Hekimoğlu'nun Zeynep'i Damla Colbay’dan korona itirafları..

 

 

.
Kanal D ekranlarının sevilen dizisi Hekimoğlu’nda Zeynep karakterini canlandıran oyuncu Damla Colbay, karantina günlerinden aşka dair ve pek çok konuda samimi itiraflarda bulundu. Apartmana bile çıkmadığını söyleyen Damla Colbay, bu dönemde evde kalarak kilo verdim dedi.

 

 

Damla Colbay, Hekimoğlu dizisinde oynadığı Zeynep karakteri ile ilgili “Bu zamana kadar yapmadığım bir şey yaptım Zeynep ile… Normalde izledikten sonra eksiğim varsa bile ‘düzelir ya’ deyip geçerdim. Ama bu sefer daha farklı bakıyorum ve sürekli çalışıyorum” dedi.

 

 

Hürriyet.com.tr’de Ferit Ömeroğlu’nun konuğu olan Damla Colbay, oyunculuğuna dair itiraflarda bulundu.

Bugün evde otuzuncu günüm geçti. Apartmana bile çıkmıyorum. Evde olmaktan hoşlanırım, evden çıkmadan 15-20 gün benim alışık olduğum süreler. Evde olmayı seviyorum. Benim evde işim hiç bitmiyor. Kitap okuyorum, bir şeyler izliyorum. Ama şu an 30 günü geçince değişik olmaya başladı. Acaba bir bakkala mı gitsem diyorum. Ama tabi ihtiyaçlarımı evden karşılayabildiğim sürece dışarı çıkmıyorum.

 

-Beslenme düzenim şu an çok iyi bundan önceki süreçte evde olduğum zamanlar sürekli yeme isteğim vardı ama şu durumda ben baya iyi besleniyorum. Hatta bu dönemde kilo verdim.

-Bisküvi zaafım vardır. Alayımda bir şeye batırıp yiyeyim derim. Ama besinsel olarak bir şey sağlamadığını fark ettiğin anda yememeye başlıyorsun. Yani o anlamda kafa açıldığı an istememeye de başlıyorsun.

 

-Kara Para Aşk dizisinde kedim ile tanıştım ve onu sahiplendim. Çok seviyorum onu.

-Beden eğitimi dersinde okulun etrafında yarışlar yapılıyordu. Ben de katılmıştım ve birinci olmuştum. Beden eğitimi hocası atletizm kulübüne katılmamı istedi. Yapacak bir şeyim yoktu, vaktimde boldu katıldım. Sonra süreç ciddiye bindi yarışlar, lisanslar, antrenmanlar. Liseye geçerken bıraktım çünkü bir karar vermem gerekiyordu. Antrenmanlar her gündü bir yerden de tiyatro istiyordum. Bu şekilde bıraktım.

 

-İlk dörtlüğümü odam da ablamın masasında yazdım. Sekiz yaşında falandım. O kadar güzeldi ki o kumru. Aslında romantik şeyler bu kadar ilgi çekmez ama o an o kumru sayesinde hislerim yükseldi ki çalışma masasında ilk dörtlüğümü yazdım. Sonra ablam yakaladı şiirimi ve o kadar dalga geçti ki benimle… Sonra bıraktım yazmayı…

-Ablam ile aramızda 10 yaş var. O olaylara çok olgun yaklaşır. Hep arkamdadır.

 

-‘Makas Eller’ filminde oynamayı çok isterdim. Zaten dönüp dönüp izlediğim bir film...

-O kadar çok ünlü stalkladım ki… Özellikle bu dönem girip girip duruyorum. Bakarım, yorumumu yaparım sonra çıkarım.

-Dedikodudan çok hoşlanmam, yapmam. Beni ilgilendirmeyen şeylerin içinde bulunmaktan çok hoşlanmam.

 

-En son babama hediye aldım. Akıllı saat aldım.

-Arkadaşlarımın dışarı gel tekliflerini çok reddettim. Sanki şu an cezalandırılıyormuşum gibi. Bir daha reddetmeyeceğim kimseyi.

-Dışarı zor çıkarım ama çıkınca da çok eğlenirim, evi seviyorum. Bir de set dönemi zaten çok yoğun olduğumuz için evi özlüyorum.

 

-Aldığım en güzel iltifat, cool olduğumu söylemişlerdi. Bu iltifat hoşuma gitmişti.

-Aşkın çok değerli bir şey olduğunu düşünüyorum. Ve çok saygı duyuyorum. Birine sevgi vermek ve aynı şekilde karşılığını bulmak bence aşktır. Bir ilişkiye başlarken sadık olmayacaksan, koşulsuz sevmeyeceksen bir ilişkiye başlamaya çok da gerek olduğunu düşünmüyorum. Genelde aşk ilişkilerinde kişiler arasında belli bir süre sonra bağlılık, bağımlı olma durumu oluyor. Bağlılık güzel ama bağımlılık bence çok tehlikeli. Her şeye karşı böyle olduğunu düşünüyorum.

 

Bağımlı olmakta bu sefer o kişiyi kaybetmemek için kendinden vazgeçmeye başlarsın. Ben hiç yaşamadım. Sanki o kısmı kontrol edebilirmişim gibi geliyor. O kadar kaybetmedim şuurumu. Çünkü ben kendimi seviyor ve değerli buluyorum. Herkesin kendini böyle hissetmesi çok önemli. Çünkü bu dünyaya bir şeyler deneyimlemeye geliyoruz ve niye kendimizden vazgeçelim ki. Ben Damla olarak zaten çok değerli ve mutlu çok pozitif yaşamaya çalışan biriyim. Buna ortak edebileceğim birileriyle bir şeye başlamak isterim.

 

-Ekip çok tatlı. Az kişi olmamızın verdiği bir artısı da var. Çünkü yavaş yavaş birbirimizi daha iyi tanıyoruz. Bu da tatbikî sahnelere yansıyor. Ekip arkadaşlarımı sürekli ne öğrenebilirim diye rahatsız ediyorum. Özellikle Timuçin Esen’in peşindeyim. Çünkü oyunculuk anlamında kafamı açtığı çok fazla konu var. Onun dışına Okan, Ebru, Kağan, Aytaç hepimiz düzenimizi oturttuk. Plato da çalışmak da bir rahatlık. Daha önce tecrübelenmemiştim. Gerçekten şükrediyorum. Hem ekip iyi hem şartlar iyi hem çok iyi bir yapım ve iyi bir yönetmen daha ne olsun. Her şey güzel gidiyor.

 

-Bu sahne çok önemli bir sahne benim için. Ben bu dizi ile tüm o basit ve içinde his olmayan şeyleri bir kenara koydum ve şu an sadece hissederek oynamaya çalışıyorum. Ve bunun da karşılığını seyirciden hemen alabiliyorum. Bu çok değerli. Bu sahnede de gerçekten o an içinde Zeynep ve Ateş olarak bulundum ve ne orda ağlamamı tutmaya çalıştım ya da ağlasaydım ağlayabilirdim de.

 

-Zeynep duygularına o kadar söz geçiremiyor o kadar duygusal yaklaşıyor aslında bundan dolayı korkup gitmek istiyor. Kalıp savaşamaz bunula öyle bir karakteri yok.

-Bence daha çok üzülmedi çünkü ateşi çok iyi tanıyor. Olacak olanı biliyordu bunu bile bile geldi oraya ve öyle çıkıp gitti. Tam beklediği şeyi yaşayıp gitti. Aslında aksini yaşasaydı garip olurdu.

 

-30 günü geçti ve bende ilk günlerdeki ki gibi kitap okuyup, filmler izleyip odaklanamıyorum. Başta hafta da iki kitap okuyorsam şu an daha fazla zorlanıyorum odaklanma açısından. Bu anlamda zorlukları elbette ki var. Evde olmak benim için çok keyifli ama herkes için öyle olmaya bilir. Artık yavaş yavaş baştaki coşkumuzu da kaybettik belki ama şu an evde kalmaktan başka çaremiz yok. Bunu kötü bir şey olarak görmeyip bizi evde ne mutlu ediyorsa onu yapmaya çalışma belki işimize daha çok yarar. Kim neyden mutlu oluyorsa onu yapsın ve bu süreci en keyifli şekilde geçirmeye çalışsınlar. Ama lütfen evde kalsınlar.