Beni Kırdın Frida yazarı Meki EKİN, yeni kitabı Mor Badem Ağacı’nın müjdesini verdi
‘Beni Kırdın Frida’a şiir kitabı ile güzel geri dönüşler aldığını belirten Ekin, ikinci kitabının tema açısından daha sarsıcı olduğunu söyledi.
Yazar Meki Ekin ile ‘Beni Kırdın Frida’ adlı şiir kitabı üzerine konuştuk. Ahmet Arif, Cemal Süreyya ve Atilla İlhan gibi önemli şairlerden etkilenen Ekin, şiirlerinde memleket, anne ve aşk temalarını işliyor.
Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde dünyaya gelen yazar, Kürtçe ve Türkçe yayın yapan dergilerde editörlük de yaptı. Ekin, neden Frida? Sorusunu ise şöyle yanıtlıyor; “Frida aslında bir imgedir. Bu Feride de veya Fatma da olabilirdi ama ben Fridayı tercih ettim. üstad Ahmet Arifin dediği gibi uğruna ölümlere gidip geldiğim… Yani uğruna ölümlere gidip geldiğiniz her kimse. Harcırah
Şiir kitabı ‘Beni Kırdın Frida’ ile ilgili Elips tüm mücadelenizi onun için verip kan revan içinde ayaklarının dibinde dermansız tükenmiş bir şekilde çökmüşseniz ve o elinizden tutup sizi kaldırmayıp, sırtını dönüp sizi o halde bırakıp çekip gidiyorsa o sizin bir Fridanızdır artık… Bu sizin için sevgili dost anne baba kardeş… Herkes olabilir…”Haber’e açıklamalarda bulunan Ekin, sorulan sorulara şu yanıtları verdi;
Öncelikle Meki Ekin kimdir bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Ben 23 Nisan 1988 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesin bağlı Kazancı köyünde 12 çocuklu bir ailede doğdum. Çocukluğum genelde köyde geçti ilk ve ortaokulu köyde okudum. Liseyi Bismil Anadolu lisesinde okudum. Üniversiteyi Anakara’da Hacettepe Üniversitesinde okudum. 2010 yılından beri yazım ve edebiyatla uğraşıyorum. 3-4 yıl boyunca Kürtçe yayın yapan Asiva dergisinin editörlüğünü yaptım birçok Kürtçe ve Türkçe dergide yazılarım yayımlandı. Şuanda İzmir’de yaşıyorum. 6 yaşımdan beri insan ruhunun derinliği evrenin gizemi ve yaşam amacının bana verdiği rahatsızlığın ıstırabı ile Kürtçe ve Türkçe şiir ve öykü yazıyorum.
İlk şiir kitabınız yayımlandı ve gördüğümüz kadarıyla ilgiyle karşılandı, bunu neye bağlıyorsunuz?
Bence edebiyat ve sanatın zamanın ruhu ile ilgili bir durumu söz konusu vardır. Örneğin bir heykele veya edebi bir esere baktığımızda işte bu çağın motifleri var deriz. Şiir de kesinlikle bundan payını almıştır yani şiirde zamanın ruhuna uygun bir ahenk ve kelime motiflerini derinlikli bir şekilde işlerseniz, o şiir içinde bulunduğu zamanın akışını yakalar. Aldığım feedback ve dönütler doğrultusunda şiirlerimin buna uygunluğunu hissettiriyor. Ben biraz buna bağlıyorum. Bir de acının ortaklığı ve derinliği ile ilgili tabiki. Yani insan ruhunun boş kalan kısmını ihtiyacı olan bir duygu ile doldurursanız o eser insanda sarsıcı bir his yaratır ve o hiss ne ise, acı hüzün aşk özlem farketmez. Kişi o duyguya sarılır ve sahip çıkar. Yani şiirlerimin çağımız insanının, duygu rengiyle ahenk içinde olduğu kanısındayım. Bununla ilgili bir durum söz konusu olduğunu düşünüyorum
Şiirlerinizi okurken memleket aşk ve anne temalarına ağırlık verdiğiniz bunu neye bağlıyorsunuz?
Yaşadığım coğrafya yani şuan aslında üstünde hepimizin yaşadığı coğrafya, Ortadoğu coğrafyası. Bazı duygularımızı açığa çıkarmamız için zahiri duvarlarla kaplıdır. İnsanoğlu öyle bir varlıktır ki fıtratına uygun olan herhangi bir duyguyu hissedip yaşayamadığı zaman bunu içinde saklar gizler gömer. Bunun adı bilinçaltıdır bilinçaltında biriken her duygu - ki gamsız değilseniz- yaşamınızın bir döneminde açığa çıkar çıkmazsa da ruhen sizi çürütür. Bahsettiğiniz konu bununla ilgili sanırım. Ve benim bilinçaltımda biriken ve yaşayamadığım her duygu her acı şiirde bir bingbang patlaması gibi kendini açığa çıkardı işte sözünü ettiğiniz konular bununla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Neden Frida?
Frida aslında bir imgedir. Bu Feride de veya Fatma da olabilirdi ama ben Fridayı tercih ettim. üstad Ahmet Arifin dediği gibi uğruna ölümlere gidip geldiğim… Yani uğruna ölümlere gidip geldiğiniz her kimse. Harcırah tüm mücadelenizi onun için verip kan revan içinde ayaklarının dibinde dermansız tükenmiş bir şekilde çökmüşseniz ve o elinizden tutup sizi kaldırmayıp, sırtını dönüp sizi o halde bırakıp çekip gidiyorsa o sizin bir Fridanızdır artık… Bu sizin için sevgili dost anne baba kardeş… Herkes olabilir…
Şiir’de yeni bir dil kullanıyorsunuz, günümüz şiiri sizce gündelik dile ayak uyduruyor mu?
Zaten az önce bahsettiğim şeyde bu ‘zamanın ruhu’. Bu yeni bir dil ve ahenk kullanımı istiyor ben bunu yakalamaya çalışıyorum. Bahsettiğim bu dil gündelik bozulmuş dil değil, sanatın ve edebiyatın tümüyle zaman içinde oluşup gelişen ve bugünün kelime ruhuna uygun yeni bir kavram dünyasından bahsediyorum. Bunu özel olarak yaptığımı söylersem yalan olur fakat zihin haznemde biriken duygu yansımalarına karşılık gelen kelime ve kavramlar kendini bu şekilde açığa çıkarıyor. Ve bence bu tarz günümüz şiirine de uygundur.
Günümüz şiiri ve şairlerine gelecek olursak?
Bunu şu şekilde açıklayabilirim. Şimdi kalkıp şiirleri bir usta gibi eleştirip değerlendirmem haddimi aşar. Çünkü ben şiirimi emekleme çağında ve edebi ruhumu da amatör olarak nitelendiriyorum. Fakat kendi bakış açım ve zamanın ruhu ile ilgili konuşmam gerekirse, maalesef bu konuda olumsuz hisler içinde olacağım. Elbette zamanın ruhu ile ilgili şiir yazan şairler var fakat şuan çoğu şairin yani şuan yazan şairlerin şiirlerine baktığımızda sanki 70’lerde-80’lerde yazılmış bir şiirin coverini yapmış gibi duruyor. Yani zamanın ruhuna uygunluk sağlamıyor Atilla İlhan’ın Nazım Hikmet’in Cemal Süreya’nın yazdığı bir şiiri aynı kelimelerle yazmak bence önümüzdeki yıllarda bu şiirin kaybolmasına sebebiyet verecektir. Hatta bugün bile çok ilgi çekmeyecektir diye düşünüyorum. Bu konuda naçizane fikirlerim bunlardır efendim.
Beğendiğiniz şairler kimler?
Ben bir şairin sadece şairlerden değil bir fırın ustası veya bir demir ustasından bile etlenebileceği kanısındayım. Onun için bu soruya şu şekilde cevap vereyim. Edebiyat müzik ve sanat anlamında beğendiğim ve etkilendiğim bir kaç kişiyi sayabilirim şiirde Pablo Neruda, Renas Jiyan, Atilla İlhan, Ahmed Arif, Cemal Süreya, Şükrü Erbaş, Yılmaz Erdoğan, Sezai Karakoç, Nurullah Genç gibi. Müzikte Ciwan Haco, Neşet Ertaş, Şakıro, Teoman. Yazımda Emil Michael Cioran, Albert Camus, Dostoyevski, Mehmed Uzun, Sebahattin Ali, Stefan Zweig, Yaşar Kemal gibi devam edebilirim ama en çok annemden ve içimde tıkanan hislerimden.
Meki Ekin bir gününü nasıl geçiriyor?
Buna şöyle kısaca cevap vereyim uyanıyorum yaşamak denilen şeye alışma ıstırabı ile akşama varmaya çalışıyorum. Sonra da uyumak için kendim ve ruhumla mücadele ediyorum. Uyusam ne ala… Uyumasam da sabah ezanın sesini bekliyorum. Ne demiş Necmettin Özgürsoy: Uyuyalım, hiç bir şey olmazsa da sabah olur. Günüm bu kadar…
Yazarken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Ben ilhama inanırım. Fakat ilhamın mekan üstü bir şey olduğunu düşünüyorum. Bir efsane vardır ya Atilla İlhan hep beyaz pantolon giyerdi. Aklına bir şey geldi mi pantolununa yazardı gibi. Bu gayet doğal bir durum. Çünkü edebiyat, gözlemi hissiyat ile ahenk haline getirip derinleştirme sanatıdır. Ben yazarken çok not almam. O an o hissiyat gelmişse bir şekilde o gün şiirin ana iskeletini oluşturmaya çalışırım. Bu bazen sadece bir kelime ile de başlayabilir. Serbest bir şekilde yazarım yani tarz olarak. Bence artık şirin şekil açısından çok, hissiyat, derinlik ve zamanın ruhu ile ilgili değerlendirmesi kanısındayım.
Şiir dışında edebiyat alanında ilgilendiğiniz başka bir yazım türü var mı?
Evet var. Yıllar önce çoğunlukla araştırma ve psiko-sosyal incelemeler üzerinde yazardım. Ama şuan odak noktam şiir ve öykü. Şuan sadece öykü ve şiir yazıyorum
Yeni kitabınız çıkacak bunun hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Yeni kitabım ‘mor badem ağacı’ ismi ile yaz gibi çıkacak. Şuan dosya olarak hazır sadece demlenmesini bekliyorum. Bence ikinci kitabım ‘editör ve inceleme yapmak için gönderdiğim arkadaşların dediklerine binayen söylüyorum’ tabi; daha sarsıcı olduğu yönünde. Bunun da ana teması insan ruhunun derinlikleri yaşanamayan hisler kırgınlıklar acıların ortak noktaları vurgular ama en önemlisi umudun yeşermesi için zihinde ve yürekte ekilmiş mor badem ağaçlarının tohumları…
Kaynak: ElipsHaber