Mert Fırat: Her kadın cinayeti politiktir

Başrollerini Nurgül Yeşilçay ve Yurdaer Okur ile paylaştıkları FOX'un Kefaret dizisiyle ekranlara dönen ünlü oyuncu Mert Fırat, SözcüHaftasonu için Hande Zeyrek'in sorunlarını yanıtladı.

Hande ZEYREK / SözcüHaftasonu

Kadınlar cinayetin başrolü olmayacak

Oyuncu Mert Fırat, Zülfü Livaneli'nin Konstantiniyye Oteli kitabının gerçek bir hikayesinden uyarlanan FOX'taki Kefaret dizisinde Başkomiser Sinan karakterine hayat veriyor. Toplumsal olaylara karşı duyarlılığını her fırsatta ortaya koyan Fırat yaşadıklarını SözcüHaftasonu'na anlattı:

Kefaret senaryosunda sizi etkileyen ne oldu?

Konstantiniyye Oteli kitabında küçük bir bölümü vardı aslında bu hikayenin. Benim karakterimin kitapta olmadığını fark ettim. ‘Bu hangi karakter acaba?' diye yeniden okuduğumda ancak hatırlayabildim böyle bir karakter olmadığını. Sonra bu beni biraz sevindirdi; olmayan bir karakteri, senaristin yazması ve oynamam. Daha özgür olabileceğimiz bir alan gibi geldi.

Nurgül Yeşilçay ile aynı dizide ilk mi?

Nurgül'le daha önce bir filmde oynadık. Nurgül, oyunculuğunu çok sevdiğim ve dürüstlüğünü çok beğendiğim biriydi. Onunla çalışmak daha önce tecrübe ettiğim bir şey olduğu için heyecanlandırıyor beni.

Başkomiser Sinan nasıl bir karakter?

Başarılı bir başkomiser. Özellikle kayıp davalarında uzmanlaşmış, konuya çok profesyonel yaklaşan, girdiği davaları da çoğunlukla olumlu şekilde sonuçlandıran ve amacına ulaşan bir başkomiser.

BABALIK ÇOK ETKİLEDİ

Kısa süre önce baba oldunuz. Ne hissediyorsunuz?

Tarif edilemez bir duygu. Valla, beni çok etkiledi. İnsan kucağına alıp kokusunu içine çekince bambaşka hissediyor. Onunla birlikte uyuyup onunla birlikte uyanınca ya da o seni uyandırınca, çok başka hissediyorsun.

Nasıl bu kadar çok yönlüsünüz?

Bütün bu sivil toplumla çalışma kültürünü biraz Halkevleri'nden, biraz ODTÜ'de kürek takımında kürek çekmekten, aynı anda tiyatro kursuna gitmekten, okula gitmekten ve dershaneye gitmekten aldım.

Toplumsal olaylara duyarlılık ODTÜ geleneği mi?

Ankara ruhu diyebiliriz ama zaten ODTÜ'de Ankara'nın çok büyük bir parçası, Ankara da ODTÜ'nün. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) de yabana atılmayacak kadar köklüdür toplumsal olaylarda. Ankara Üniversitesi DTCF meclisin arka bahçesi gibidir, bizim zamanımızda öyleydi. ODTÜ de öyle içerideki öğrenciler çok duyarlı. Türkiye tarihini bilen, siyaseti takip eden ve aslında kendileri ve ülkeleri için en iyisinin peşindeler.

Kadına şiddet ve çocuklara eziyetin önüne neden geçilemiyor?

Türkiye'de kadın cinayetleri, sadece cinayet meselesi değil, aynı zamanda politik de bir mesele. Çünkü her kadın cinayeti politiktir. Eğer erkeklerden ceza alanlar, bu anlamda yeterince cezalandırılmıyorsa ya da serbest bırakılıyorsa ya da çeşitli ceza indirimleri yapılıp bu suç teşvik ediliyor gibi bir pozisyona düşüyorsa işte o zaman ‘Kadın cinayetleri politiktir'in ne demek olduğunu anlarız. Çünkü hiçbir cinayet, hafifletici bir sebeple bir şekilde karşılaşmamalıdır. En temel hakkı yaşamak olan kadını toplum içinde ayrıştırıyorsak ve onları koruyamayıp özgürce yaşaması gerektiği ortamı sağlayamıyorsak bu bir eksikliktir. Kadınlar sadece dayanışmanın ve cinayetin başrolü olmayacaklar. Kadınlar; dayanışmanın, bir arada durmanın ve birlikte mücadele etmenin de her zaman öne çıkanı ve aslında kazananı olacaklar…

Bu kampanya sayesinde umutlarım da tazelendi

En son hangi olay sizi derinden etkiledi ülkemizde?

İzmir depremi çok derinden etkiledi beni. Şiddetinden çok yarattığı hasar önemli. İzmir gibi bir şehre verdiği hasar ve can kayıplarının ardından oradaki yardımlaşma ve destek ruhu, ‘Bir Kira Bir Yuva' kampanyası, bizim ‘İhtiyaç Haritası', Büyükşehir Belediyesi'nin bir arada yaptığı kampanya ve alt yapı çalışması çok ciddi ve önemli bir talep gördü. Binlerce insan sokakta kaldı, barınacak yer bulamadılar. Bu üzücü deprem kadar destek de etkiledi beni, umut tazelememe sebep oldu.