İlk Tepki 6 yıl Sonra Geldi

OYUNCULAR 30.07.2019 - 10:12, Güncelleme: 04.03.2022 - 18:03 1501+ kez okundu.
 

İlk Tepki 6 yıl Sonra Geldi

Erdal Beşikçioğlu, Cumhuriyet'ten Emrah Kolukısa'nın sorularını yanıtladı.
Behzat Ç. dizisiyle 6 yıllık aranın ardından yeniden izleyiciler ile buluşan Erdal Beşikçioğlu: "6 yıl bu ülke izledi, baktı, düşündü, tartıştı. Ve bu 6 yılın sonunda da ilk tepkisini İstanbul seçimlerinde verdi." Behzat Ç.: Bir Ankara Polisiyesi dizisi altı yıllık bir aradan sonra dijital yayın platformu BluTV'de izleyiciyle yeniden buluştu. Ercan Mehmet Erdem’in senaryosunu yazdığı dizide yeni karakterler de bulunuyor. Dizinin yönetmenliğini ise yine Serdar Akar üstleniyor. Diziye adını veren Behzat Ç. karakteri ile özdeşleşen oyuncu Erdal Beşikçioğlu, Cumhuriyet Gazetesi’nden Emrah Kolukısa ile yaptığı söyleşide dizi ve siyaset ile ilgili sorulara yanıt verdi. Emrah KOLUKISA / CUMHURİYET Amirim geri döndü - Behzat Ç'nin bu denli sevilmesini neye bağlıyorsunuz? * Basit bir adalet duygusu, sorgusuz sualsiz, ona ters gelen eylemlere karşı duyduğu o adalet duygusu olabilir. Her daim güçsüzün ve çaresizin yanında, hiçbir şeyi dolaylı bir şekilde anlatmayan direkt net bir karakter olması. Geçenlerde bir söyleşide bu kadar hanzo bir karakter nasıl oluyor da seviliyor sorusu; üstelik bunun bir kadın seyirciden gelmesi enteresandı aslında, içinde yatan mutlak dürüstlüğünden kaynaklı diye düşünüyorum ben. Savunmasıızın yanında dik duruşundan ve doğrularından hiçbir zaman taviz vermemesinden, yanlış olsa da o yolda yürümesinden... Onu zaten Behzat Ç. de söylüyor "Yanlış yolda yürümek, doğru yolda beklemekten daha doğrudur" diye. Sanırım bundan kaynaklı, ve hepimizin aslında yaşarken canını sıkan tersliklere verdiği tepki de içsel olarak emtapi kurması seyircinin. Yoksa hakikaten sevilecek bir karakter değil, bunu da ben söylemiyorum, kadın seyircilerden bir tanesi söylüyor "Biz bu hanzo adamı nasıl bu kadar karizmatik buluyor ve hayranlık duyuyoruz" diye onlar söylüyorlar. - Toplumda adalete karşı duyulan bir özlemin de yansıması var mı sizce? * Öyle tabii ki, eksikliğini duyduğunuz bir hikâyenin... Zaten bizim görevimiz de budur, yaşamda eksik olanın varlığını karşı tarafa hissettirmektir sanatın gücü; bu da buradan kaynaklanıyor zaten, eksik olanı fark edip bu eksikliği izleyicisiyle empati kurarak paylaşması... - Behzat Ç. bugüne değil de başka bir çağa ait bir karakter mi, bunu insan soruyor izlerken... * Her devrin adamı tiplerinden değil, her devir onun devri olmayabilir, o da her devrin adamı olmayabilir. O kendi içinde, kendi sünyasında yaşayan bir adam. Bu bağlamda kendi doğrularıyla ilgilenen bir adam, başkasının ne dediği ya da sistemin ne dediği... Sistemci bir adam değil belki de devletçi bir adam, öyle olduğuna inanıyorum. - Behzat Ç. aslında bir romandı önce. Sonra diziye aktarılırken işin içine senarist (Ercan Mehmet Erdem) girdi, yönetmen (Serdar Akar) girdi, oyuncu olarak siz girdiniz. Karakterin oluştutrulmasında nasıl bir yöntem izlendi? Siz ne derece buna müdahil oldunuz? * Ercan, Emrah'ın (Serbes) yarattığı karakterlere çok güzel bir dünya kurdu dizide. Ama Emrah da hikâyesinde karakterleri o kadar detaylı anlatmıştı ki, ister istemez sadece yönetmen ve yazarla bu karakterlerin dedikodusunu yapmanız kaldı geriye başlamadan önce. Ve Serdar abi de bu bağlamda oyuncuları güzel besledi. Tabii ki çektiğimizi seyretmek, seyrettikten sonra eksiklikleri görmek, senaryonun matematiğinin oluşması yaklaşık bir on bölüm kadar sürdü. Bu konuda da kanalın zaten ısrarcı olması, diğer kanallardaki gibi şu kadar reyting aldı bu kadar reyting aldı gibi bir şeye kurban etmemesi de, başlı başına takdire şayan bir durumdur aslında. Ki o dönem, o dönemin sistem sarsaklığının içerisinde Behzat Ç. dimdik ayaklarının üzerinde duran bir karakterdi. Güneşe doğru gitmesinin sebei de bir sonraki maceraya açılmasıydı aslında. - 6 yılın ardından yeniden o karaktere bürünmek nasıldı? Zorlandığınız durumlar oldu mu hiç? * Büyük bir korkuyla başlıyorsunuz tabii, yarattığınız sıradan bir hikâye değildi ve tabii ki iş bittikten sonra izleyici tarafından karakterin efsaneleşme durumu da var. 6 yılda hiç bitmedi ki söylencesi, devamlı artarak, devam ederek, yenileri eklenerek, internet platformlarında seyredilerek devamlı yükselen bir iş haline geldi. Bu bağlamda da baktığınız zaman aynı heyecanda, bu beklentiyi karşılayabilir misiniz korkusu da yok değildi. Serdar abi yeniden çekelim dediği zaman şuursuz bir şekilde hadi çekelim dedik. Aslında o bir başkaldırıydı yine, kendi içinde ideolojik olarak değil, mesleki olarak bir sanatçının duruma başkaldırısıydı, bir iddiasıydı; yeniden böyle bir şey yakalanabilir mi? Ki böyle iddialar da olmalı başka türlü hayat çekilmez çünkü. Büyük bir korkuyla başladık fakat Elvin (Beşikçioğlu) o konuda beni çok rahatlattı. "Niye endişe ediyorsun ki Erdal, zaten o ceketi giydiğinde bu karakter senin üstüne gelecek, bisiklete binmek gibi" dedi. Elvin'le de zaten okuldan beri beraber olduğumuz için, hiçbir şey söylemesek bile birbirimizin kimyasından ne hissettiğimizi anlayabiliyoruz az çok, o beni çok rahatlattı. Sonra bir teaser çektik, teaser çektiğimizde, Elvin'in dediğiyle karşılaştığım zaman çok daha rahat girdik sete. Geçen gün 1. ve 4. bölümü seyrettiğim zaman tüm karakterlerde inanılmaz bir 'sensei' durumu yaşanmış, büyük bir olgunluk, lezzet bir kat daha artmış; tuhaf bir şeyle karşı karşıya kaldık. Oynadığınız zaman, kendinizi bıraktığınız insan da çok önemli tabii. Serdar abi de bunu güzel toparlamış, çok lezzetli bir şey çıkmış ortaya ve iyi ki korkmuşum iyi ki, korku bu hâle getirmiş karakteri. Yeniden fısıltıların sesli hâle dönüşmesi şahane bir şey... Behzat Ç.'de de bunu göreceğiz bu 9 bölümde. - Yeni bölümler öncesinde internete bakınca en çok "Biramızı alıp oturacağız ekranın karşısına" gibi yorumlar okudum. Ama şimdi bölüm süreleri daha kısa olunca bira tüketimi de düşecek gibi... * Yani bilmiyorum, sanmıyorum daha hızlı gidebilir onların hepsi. Yani sahnelerin konsantre durumu daha yoğun. 2 damla damlatıp ne kadar su eklediğinizle ilgili o aslında biraz da. Sakarya'da 3 sene boyunca Bülent Bey'in Çankaya Belediye Başkanlığı zamanında ekranlar kurulup Sakarya komple "Behzat Ç" seyrederken bira içiyordu. Bu inanılmaz bir şeydi. Biz bazen yaşarken dönüp geriye baktığınız zaman bu tür değerlerin farkına varamıyorsunuz ama. Bir anı olarak anlatmaya başladığınız zaman ağzınızdan kelimeler daha tatlı ve ballandıra ballandıra çıkıyor, çok enteresan. -Yeni bölümlerde karakterlerden birinin KHK'lı olduğunu öğreniyoruz... Günceli takip ediyorsunuz. * Evet, Behzat Ç. KCK ile gitti KHK ile geri geldi diyorlar. Behzat Ç her zaman bu siyasi hikayenin farklı bir nabzını tutmuştur yani. Onsuz olamaz yani. Bence o yüzden de değerli zaten. Değerli diyorum yani çünkü yok. Bu sözü çok net bir şekilde söylediğiniz için değerli. Ne derler diye düşünüp gri bir ortamda söylemediğiniz için değerli, o yüzden değerli. Bir örneğini ben görmedim. - Aradan geçen 6 yılı da düşünerek, Behzat Ç bugünün Türkiye'sine nasıl oturacak, nasıl bakacak? * Eleştiriyi kaldırabilecek olgunluğa eriştiğine inanıyorum ben sistemin. Bu bağlamda da bittiği zaman ya niye bitiriyorsunuz ki yani, bir arabanın egzozuna yumurta tıkamak gibi bir şeydir bu... Ancak 150 200 metre gidersiniz, ondan sonra o araba bozulur. Bir ülkenin sanatını bitirirseniz eğer nefes alamaz, nefes alamazsanız da yaşayamazsınız. O yüzden egsoz her zaman açık olmalı... Tabii ki hakaret babında bir işten bahsetmiyorum asla öyle bir şey değil. Benim için sahne üzerinde taklit en büyük günahtır yani. Taklit edilemez hiç bir şey. Sadece duyumsanır ve bu duyumsanan farkındalığı seyirciyle buluşturabilirsin. Benim tiyatroya ve sanata bakış açım böyle bir şey. Bu bağlamda da bu öğretileri arkadaşlara her zaman söylüyorum, taklit günah diye. Çünkü o kendi içerisinde hakareti de barındırıyor. Evet nüktedan olduğu zaman tatlı bir keyif duyuyoruz ama taklit bence biraz böyle benim için ters. - Behzat Ç. gibi bir karakter gerçekten var mı emniyette? Olabilir mi ya da? * Eğer yaşamasaydı şu an bu durum bambaşka bir yere gidebilirdi.Yaşadığı için böyleyiz. İyi ki de varlar. Biz görmüyoruz ama onları yani. İyi ki de varlar. Arada bizim karşımıza çıkıyor, sırtımızı sıvazlıyorlar. Devam ediyorlar hikayeye konuşmuyorlar da yani. - Dijital platforma iş yapmanın artıları eksileri nelerdi sizin için. Dizi piyasasında şartlar bir hayli ağır malum, dijitalde de bu var mı örneğin? * 9 tane bölüm elinizin altında, 3. bölümden sonra ne olacak, 4. bölümden sonra ne olacak diye düşünmüyorsunuz. 5. bölümden sonra hangi oyuncunun reytingi varsa hikaye ona doğru evrimleşiyor. Siz özden uzaklaşıyorsunuz, anlatmak istediğiniz ana fikir bir anda bambaşka bir hâle dönüşüyor. Bunda öyle bir şey yok başı sonu belli, kendi içinizde oyuncu olarak dramaturjinizi belirleyebilecek bir yapıya sahip olduğu için mesleğinizin tadını çıkartıyorsunuz. Dizi piyasası şu anda haftalık dizileri götür usülü ihalelerle gerçekleşen bir durum gibi, ne oynadığınız değil kaseti teslim etmek zorunda olduğunuz bir okazyon içerisinde yaptığınız işten ne kadar mutlu olabilirsini, memnun kalabilirsiniz? Ama dijital platformda bu özgürlüğü ve özgünlüğü sağladıkları için mesleğinizin tadını daha fazla çıkartıyorsunuz açıkçası. - Diziyi belki de ilk kez izleyecek bir kuşak var şimdi. Onlar, öncesini de izlemediklerini düşünürsek, diziye adapte olmakta zorluk çekecekler midir? * O onların problemi, bir hafta sonra yayınlanacak dizide, bir hafta içerisinde ilk bölümleri beğenir ve merak ederlerse seyretmeleri gereken doksan küsür bölüm zaten var, hepsi orada duruyor. Otursun seyretsinler... 'Ankara Ankara olalı...' - Geçenlerde Mansur Yavaş'ı ziyaret ettiniz. Ankaralı olarak size onu da sormak isterim, uzun bir dönemin ardından yerel yönetim anlamında büyük bir değişiklik oldu Ankara'da. Ne düşünüyorsunuz bununla ilgili? * Başkent başkent olalı öyle bir ızdırap görmemişti ama şimdi bütün herkes kendi içersinde bu kimyasını değiştirdi. Herkes daha rahat ve başkentin kendi içindeki müsamahasına göre hareket etmeye başladı. Yani, düşünsenize, Ankara tiyatronun başkentiydi. İstanbul'dan gelecek herhangi bir oyun artık Ankara'da sahne bulamaz hale geldi. Onu biz o dönem Kültür Bakanı'yla da konuştuk, paylaştık, ki bu konuda o da gerekli notlarını aldı. Mansur Bey ile de konuştuk. Yani kentin kendi içindeki bu sanat vizyonunu biraz daha parlatmamız gerektiğini, o da bu konuda bize destek verdi. Yapacağımız projelerin yanında omuzlayacağından bahsetti. Hatta şimdi kocaman bir projemiz var, Gençlik Parkı'nın doğru değerlendirilmediği, Gençlik Parkı'nın bir kültür gençlik parkı haline getirilmesi gerektiği, içindeki boş alanların doğru bir şekilde değerlendirilip sanatsal aktivitelere dönüştürüp o kacaman parkın içinde festivallerin, konserlerin, tiyatro oyunlarının yapıldığı bir yer haline gelmesi konusunda baya gelip gidiyoruz belediyeye. Çünkü Gençlik Parkı bence Ankara'nın kalbi. Biz 12 yaşında ki insandan 25 yaşındaki insana kadar bu bakış açısını vermezsek eğer sanırım 40 'ında vizyon sahibi olamıyoruz. Yani en azından bu düşünce sistematiğini, bakış açısını vermeliyiz ki anlayışı sağlayabilelelim. - Park deyince aklıma Gezi Parkı direnişi de geldi elbette. Siz de oradaydınız ve hatta bu yüzden hedef haline de getirilmiştiniz bir dönem... Pişmanlık duydunuz mu hiç o konuda? * Her zaman doğru bildiğim hikayenin üzerine gittiğim zaman ben hiç pişmanlık duymadım. Gezi Eylemleri'nin başlangıcı şiddete dayalı bir başlangıçtı. Bu bağlamda da benim için önemliydi. Daha sonra onun şekli şemali ve senaryosu değiştirilerek başka bir tarafa bir tarafa konmuş da olabilir. Bu benim işim değil. Ben sanatçıyım izlerim, görürüm, benim kafama yatan yanları eksik olan yanları ya da eksik olan tarafları anlatırım. Gezi Eylemleri'nde bu ülke kendi içinde çok güçlü olduğunu gösterdi aslında. Keza son İstanbul belediye seçimleri de öyle. 6 yıl bu ülke izledi, baktı, düşündü, tartıştı. Ve bu 6 yılın sonunda da ilk tepkisini İstanbul seçimlerinde verdi. Bu çok önemli bir şey. Bu bağlamda da Gezi Olayları da benim için çok önemli, vatandaşın bilinçlenmesi babında. Bu son Fetö olayları da çok önemli. Yani yine vatandaşın bilinçlenmesi babında. Biz yurttaş olma bilincine erişmeye başlıyoruz, bu çok öenmli bence. Bundan kaçamazsınız bu farkındalığı yapmanız gerekiyor. Hem siyasi erk olarak hem de vatandaş olarak. Bu son 6 yıl Behzat Ç'nin olmadığı yıl bu etüt gerçekleşti ülke insanı üzerinde. Daha sonra Behzat Ç ile umarım yeniden bu olgunlukta hareket edeceğiz. Röportajın devamını okumak için TIKLAYIN
Erdal Beşikçioğlu, Cumhuriyet'ten Emrah Kolukısa'nın sorularını yanıtladı.

Behzat Ç. dizisiyle 6 yıllık aranın ardından yeniden izleyiciler ile buluşan Erdal Beşikçioğlu: "6 yıl bu ülke izledi, baktı, düşündü, tartıştı. Ve bu 6 yılın sonunda da ilk tepkisini İstanbul seçimlerinde verdi."

Behzat Ç.: Bir Ankara Polisiyesi dizisi altı yıllık bir aradan sonra dijital yayın platformu BluTV'de izleyiciyle yeniden buluştu. Ercan Mehmet Erdem’in senaryosunu yazdığı dizide yeni karakterler de bulunuyor. Dizinin yönetmenliğini ise yine Serdar Akar üstleniyor.

Diziye adını veren Behzat Ç. karakteri ile özdeşleşen oyuncu Erdal Beşikçioğlu, Cumhuriyet Gazetesi’nden Emrah Kolukısa ile yaptığı söyleşide dizi ve siyaset ile ilgili sorulara yanıt verdi.

Emrah KOLUKISA / CUMHURİYET

Amirim geri döndü

- Behzat Ç'nin bu denli sevilmesini neye bağlıyorsunuz?

* Basit bir adalet duygusu, sorgusuz sualsiz, ona ters gelen eylemlere karşı duyduğu o adalet duygusu olabilir. Her daim güçsüzün ve çaresizin yanında, hiçbir şeyi dolaylı bir şekilde anlatmayan direkt net bir karakter olması. Geçenlerde bir söyleşide bu kadar hanzo bir karakter nasıl oluyor da seviliyor sorusu; üstelik bunun bir kadın seyirciden gelmesi enteresandı aslında, içinde yatan mutlak dürüstlüğünden kaynaklı diye düşünüyorum ben. Savunmasıızın yanında dik duruşundan ve doğrularından hiçbir zaman taviz vermemesinden, yanlış olsa da o yolda yürümesinden... Onu zaten Behzat Ç. de söylüyor "Yanlış yolda yürümek, doğru yolda beklemekten daha doğrudur" diye. Sanırım bundan kaynaklı, ve hepimizin aslında yaşarken canını sıkan tersliklere verdiği tepki de içsel olarak emtapi kurması seyircinin. Yoksa hakikaten sevilecek bir karakter değil, bunu da ben söylemiyorum, kadın seyircilerden bir tanesi söylüyor "Biz bu hanzo adamı nasıl bu kadar karizmatik buluyor ve hayranlık duyuyoruz" diye onlar söylüyorlar.

- Toplumda adalete karşı duyulan bir özlemin de yansıması var mı sizce?

* Öyle tabii ki, eksikliğini duyduğunuz bir hikâyenin... Zaten bizim görevimiz de budur, yaşamda eksik olanın varlığını karşı tarafa hissettirmektir sanatın gücü; bu da buradan kaynaklanıyor zaten, eksik olanı fark edip bu eksikliği izleyicisiyle empati kurarak paylaşması...

- Behzat Ç. bugüne değil de başka bir çağa ait bir karakter mi, bunu insan soruyor izlerken...

* Her devrin adamı tiplerinden değil, her devir onun devri olmayabilir, o da her devrin adamı olmayabilir. O kendi içinde, kendi sünyasında yaşayan bir adam. Bu bağlamda kendi doğrularıyla ilgilenen bir adam, başkasının ne dediği ya da sistemin ne dediği... Sistemci bir adam değil belki de devletçi bir adam, öyle olduğuna inanıyorum.


- Behzat Ç. aslında bir romandı önce. Sonra diziye aktarılırken işin içine senarist (Ercan Mehmet Erdem) girdi, yönetmen (Serdar Akar) girdi, oyuncu olarak siz girdiniz. Karakterin oluştutrulmasında nasıl bir yöntem izlendi? Siz ne derece buna müdahil oldunuz?

* Ercan, Emrah'ın (Serbes) yarattığı karakterlere çok güzel bir dünya kurdu dizide. Ama Emrah da hikâyesinde karakterleri o kadar detaylı anlatmıştı ki, ister istemez sadece yönetmen ve yazarla bu karakterlerin dedikodusunu yapmanız kaldı geriye başlamadan önce. Ve Serdar abi de bu bağlamda oyuncuları güzel besledi. Tabii ki çektiğimizi seyretmek, seyrettikten sonra eksiklikleri görmek, senaryonun matematiğinin oluşması yaklaşık bir on bölüm kadar sürdü. Bu konuda da kanalın zaten ısrarcı olması, diğer kanallardaki gibi şu kadar reyting aldı bu kadar reyting aldı gibi bir şeye kurban etmemesi de, başlı başına takdire şayan bir durumdur aslında. Ki o dönem, o dönemin sistem sarsaklığının içerisinde Behzat Ç. dimdik ayaklarının üzerinde duran bir karakterdi. Güneşe doğru gitmesinin sebei de bir sonraki maceraya açılmasıydı aslında.

- 6 yılın ardından yeniden o karaktere bürünmek nasıldı? Zorlandığınız durumlar oldu mu hiç?

* Büyük bir korkuyla başlıyorsunuz tabii, yarattığınız sıradan bir hikâye değildi ve tabii ki iş bittikten sonra izleyici tarafından karakterin efsaneleşme durumu da var. 6 yılda hiç bitmedi ki söylencesi, devamlı artarak, devam ederek, yenileri eklenerek, internet platformlarında seyredilerek devamlı yükselen bir iş haline geldi. Bu bağlamda da baktığınız zaman aynı heyecanda, bu beklentiyi karşılayabilir misiniz korkusu da yok değildi. Serdar abi yeniden çekelim dediği zaman şuursuz bir şekilde hadi çekelim dedik. Aslında o bir başkaldırıydı yine, kendi içinde ideolojik olarak değil, mesleki olarak bir sanatçının duruma başkaldırısıydı, bir iddiasıydı; yeniden böyle bir şey yakalanabilir mi? Ki böyle iddialar da olmalı başka türlü hayat çekilmez çünkü. Büyük bir korkuyla başladık fakat Elvin (Beşikçioğlu) o konuda beni çok rahatlattı. "Niye endişe ediyorsun ki Erdal, zaten o ceketi giydiğinde bu karakter senin üstüne gelecek, bisiklete binmek gibi" dedi. Elvin'le de zaten okuldan beri beraber olduğumuz için, hiçbir şey söylemesek bile birbirimizin kimyasından ne hissettiğimizi anlayabiliyoruz az çok, o beni çok rahatlattı. Sonra bir teaser çektik, teaser çektiğimizde, Elvin'in dediğiyle karşılaştığım zaman çok daha rahat girdik sete. Geçen gün 1. ve 4. bölümü seyrettiğim zaman tüm karakterlerde inanılmaz bir 'sensei' durumu yaşanmış, büyük bir olgunluk, lezzet bir kat daha artmış; tuhaf bir şeyle karşı karşıya kaldık. Oynadığınız zaman, kendinizi bıraktığınız insan da çok önemli tabii. Serdar abi de bunu güzel toparlamış, çok lezzetli bir şey çıkmış ortaya ve iyi ki korkmuşum iyi ki, korku bu hâle getirmiş karakteri. Yeniden fısıltıların sesli hâle dönüşmesi şahane bir şey... Behzat Ç.'de de bunu göreceğiz bu 9 bölümde.

- Yeni bölümler öncesinde internete bakınca en çok "Biramızı alıp oturacağız ekranın karşısına" gibi yorumlar okudum. Ama şimdi bölüm süreleri daha kısa olunca bira tüketimi de düşecek gibi...

* Yani bilmiyorum, sanmıyorum daha hızlı gidebilir onların hepsi. Yani sahnelerin konsantre durumu daha yoğun. 2 damla damlatıp ne kadar su eklediğinizle ilgili o aslında biraz da. Sakarya'da 3 sene boyunca Bülent Bey'in Çankaya Belediye Başkanlığı zamanında ekranlar kurulup Sakarya komple "Behzat Ç" seyrederken bira içiyordu. Bu inanılmaz bir şeydi. Biz bazen yaşarken dönüp geriye baktığınız zaman bu tür değerlerin farkına varamıyorsunuz ama. Bir anı olarak anlatmaya başladığınız zaman ağzınızdan kelimeler daha tatlı ve ballandıra ballandıra çıkıyor, çok enteresan.

-Yeni bölümlerde karakterlerden birinin KHK'lı olduğunu öğreniyoruz... Günceli takip ediyorsunuz.

* Evet, Behzat Ç. KCK ile gitti KHK ile geri geldi diyorlar. Behzat Ç her zaman bu siyasi hikayenin farklı bir nabzını tutmuştur yani. Onsuz olamaz yani. Bence o yüzden de değerli zaten. Değerli diyorum yani çünkü yok. Bu sözü çok net bir şekilde söylediğiniz için değerli. Ne derler diye düşünüp gri bir ortamda söylemediğiniz için değerli, o yüzden değerli. Bir örneğini ben görmedim.

- Aradan geçen 6 yılı da düşünerek, Behzat Ç bugünün Türkiye'sine nasıl oturacak, nasıl bakacak?

* Eleştiriyi kaldırabilecek olgunluğa eriştiğine inanıyorum ben sistemin. Bu bağlamda da bittiği zaman ya niye bitiriyorsunuz ki yani, bir arabanın egzozuna yumurta tıkamak gibi bir şeydir bu... Ancak 150 200 metre gidersiniz, ondan sonra o araba bozulur. Bir ülkenin sanatını bitirirseniz eğer nefes alamaz, nefes alamazsanız da yaşayamazsınız. O yüzden egsoz her zaman açık olmalı... Tabii ki hakaret babında bir işten bahsetmiyorum asla öyle bir şey değil. Benim için sahne üzerinde taklit en büyük günahtır yani. Taklit edilemez hiç bir şey. Sadece duyumsanır ve bu duyumsanan farkındalığı seyirciyle buluşturabilirsin. Benim tiyatroya ve sanata bakış açım böyle bir şey. Bu bağlamda da bu öğretileri arkadaşlara her zaman söylüyorum, taklit günah diye. Çünkü o kendi içerisinde hakareti de barındırıyor. Evet nüktedan olduğu zaman tatlı bir keyif duyuyoruz ama taklit bence biraz böyle benim için ters.

- Behzat Ç. gibi bir karakter gerçekten var mı emniyette? Olabilir mi ya da?

* Eğer yaşamasaydı şu an bu durum bambaşka bir yere gidebilirdi.Yaşadığı için böyleyiz. İyi ki de varlar. Biz görmüyoruz ama onları yani. İyi ki de varlar. Arada bizim karşımıza çıkıyor, sırtımızı sıvazlıyorlar. Devam ediyorlar hikayeye konuşmuyorlar da yani.

- Dijital platforma iş yapmanın artıları eksileri nelerdi sizin için. Dizi piyasasında şartlar bir hayli ağır malum, dijitalde de bu var mı örneğin?

* 9 tane bölüm elinizin altında, 3. bölümden sonra ne olacak, 4. bölümden sonra ne olacak diye düşünmüyorsunuz. 5. bölümden sonra hangi oyuncunun reytingi varsa hikaye ona doğru evrimleşiyor. Siz özden uzaklaşıyorsunuz, anlatmak istediğiniz ana fikir bir anda bambaşka bir hâle dönüşüyor. Bunda öyle bir şey yok başı sonu belli, kendi içinizde oyuncu olarak dramaturjinizi belirleyebilecek bir yapıya sahip olduğu için mesleğinizin tadını çıkartıyorsunuz. Dizi piyasası şu anda haftalık dizileri götür usülü ihalelerle gerçekleşen bir durum gibi, ne oynadığınız değil kaseti teslim etmek zorunda olduğunuz bir okazyon içerisinde yaptığınız işten ne kadar mutlu olabilirsini, memnun kalabilirsiniz? Ama dijital platformda bu özgürlüğü ve özgünlüğü sağladıkları için mesleğinizin tadını daha fazla çıkartıyorsunuz açıkçası.

- Diziyi belki de ilk kez izleyecek bir kuşak var şimdi. Onlar, öncesini de izlemediklerini düşünürsek, diziye adapte olmakta zorluk çekecekler midir?

* O onların problemi, bir hafta sonra yayınlanacak dizide, bir hafta içerisinde ilk bölümleri beğenir ve merak ederlerse seyretmeleri gereken doksan küsür bölüm zaten var, hepsi orada duruyor. Otursun seyretsinler...

'Ankara Ankara olalı...'

- Geçenlerde Mansur Yavaş'ı ziyaret ettiniz. Ankaralı olarak size onu da sormak isterim, uzun bir dönemin ardından yerel yönetim anlamında büyük bir değişiklik oldu Ankara'da. Ne düşünüyorsunuz bununla ilgili?

* Başkent başkent olalı öyle bir ızdırap görmemişti ama şimdi bütün herkes kendi içersinde bu kimyasını değiştirdi. Herkes daha rahat ve başkentin kendi içindeki müsamahasına göre hareket etmeye başladı. Yani, düşünsenize, Ankara tiyatronun başkentiydi. İstanbul'dan gelecek herhangi bir oyun artık Ankara'da sahne bulamaz hale geldi. Onu biz o dönem Kültür Bakanı'yla da konuştuk, paylaştık, ki bu konuda o da gerekli notlarını aldı. Mansur Bey ile de konuştuk. Yani kentin kendi içindeki bu sanat vizyonunu biraz daha parlatmamız gerektiğini, o da bu konuda bize destek verdi. Yapacağımız projelerin yanında omuzlayacağından bahsetti. Hatta şimdi kocaman bir projemiz var, Gençlik Parkı'nın doğru değerlendirilmediği, Gençlik Parkı'nın bir kültür gençlik parkı haline getirilmesi gerektiği, içindeki boş alanların doğru bir şekilde değerlendirilip sanatsal aktivitelere dönüştürüp o kacaman parkın içinde festivallerin, konserlerin, tiyatro oyunlarının yapıldığı bir yer haline gelmesi konusunda baya gelip gidiyoruz belediyeye. Çünkü Gençlik Parkı bence Ankara'nın kalbi. Biz 12 yaşında ki insandan 25 yaşındaki insana kadar bu bakış açısını vermezsek eğer sanırım 40 'ında vizyon sahibi olamıyoruz. Yani en azından bu düşünce sistematiğini, bakış açısını vermeliyiz ki anlayışı sağlayabilelelim.

- Park deyince aklıma Gezi Parkı direnişi de geldi elbette. Siz de oradaydınız ve hatta bu yüzden hedef haline de getirilmiştiniz bir dönem... Pişmanlık duydunuz mu hiç o konuda?

* Her zaman doğru bildiğim hikayenin üzerine gittiğim zaman ben hiç pişmanlık duymadım. Gezi Eylemleri'nin başlangıcı şiddete dayalı bir başlangıçtı. Bu bağlamda da benim için önemliydi. Daha sonra onun şekli şemali ve senaryosu değiştirilerek başka bir tarafa bir tarafa konmuş da olabilir. Bu benim işim değil. Ben sanatçıyım izlerim, görürüm, benim kafama yatan yanları eksik olan yanları ya da eksik olan tarafları anlatırım. Gezi Eylemleri'nde bu ülke kendi içinde çok güçlü olduğunu gösterdi aslında. Keza son İstanbul belediye seçimleri de öyle. 6 yıl bu ülke izledi, baktı, düşündü, tartıştı. Ve bu 6 yılın sonunda da ilk tepkisini İstanbul seçimlerinde verdi. Bu çok önemli bir şey. Bu bağlamda da Gezi Olayları da benim için çok önemli, vatandaşın bilinçlenmesi babında. Bu son Fetö olayları da çok önemli. Yani yine vatandaşın bilinçlenmesi babında. Biz yurttaş olma bilincine erişmeye başlıyoruz, bu çok öenmli bence. Bundan kaçamazsınız bu farkındalığı yapmanız gerekiyor. Hem siyasi erk olarak hem de vatandaş olarak. Bu son 6 yıl Behzat Ç'nin olmadığı yıl bu etüt gerçekleşti ülke insanı üzerinde. Daha sonra Behzat Ç ile umarım yeniden bu olgunlukta hareket edeceğiz.

Röportajın devamını okumak için TIKLAYIN

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dizifilmdergisiturkiye.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.