Tüm senaryolar Amerika'dan çalındı

RÖPORTAJ 26.01.2020 - 13:13, Güncelleme: 04.03.2022 - 18:03 2220+ kez okundu.
 

Tüm senaryolar Amerika'dan çalındı

84 yaşında ilk kitabı ‘Cambaz’ı okuyucuyla buluşturan usta oyuncu Aydemir Akbaş, Posta gazetesinden Alev Gürsoy Cimin'in sorularını yanıtladı.
84 yaşındasınız ve ilk kitabınız ‘Cambaz’ okuyucularla buluştu. Bu kitabı yazmak için biraz geç kalmadınız mı? Bilakis tam zamanı! Bu kitabı önemsiyorum ve geleceğe çok iyi bir eser bıraktığımı düşünüyorum. Ayrıca kitabın gelirini Galatasaray Eğitim Vakfı’na bağışladım. Ben Galatasaray Lisesi mezunuyum. Çok zor şartlarda okudum. Bu okula Türkiye’nin her yerinden çocuklar geliyor. Herkesin maddi durumu eşit değil. Bu nedenle bir katkı sunmak istedim. Zaten her ay da gücüm yettiğince vakfa bağış yaparım    Babam ciğerciydi. Okumayı çok istemiş ama şartlar elvermemiş. Benim okumam için elinden geleni yaptı. Çok güçlüklerle okudum. Galatasaray’a girebilmek için gece 03.00’te kuyruk beklemiştik. Babamın en büyük arzusu, bu okulu okuduktan sonra Siyasal Bilimler okuyup büyükelçi olmamdı. Ama siz oyuncu olmayı seçtiniz. Bu tercihinize babanızın tepkisi ne oldu?   Delirdi resmen. Oyunculuğu meslek olarak görmüyordu ama sonradan gurur duymaya başladı. Kıymetli bir iş olduğunu anladı. Eskiden daha iyi bilinirdi bu mesleğin kıymeti şimdilerde hiç bilinmiyor. Önceden millet Kartal’dan Beyoğlu’na tiyatro izlemeye gelirdi. Şimdi tiyatrolar onların ayağına gidiyor ama yine ilgi yok. Her şeyin kıymeti zamanla daha da yok oluyor sanırım? Kesinlikle öyle. Ayrıca bu medeniyet ve teknoloji denen şey beni rahatsız ediyor. 80 liralık telefon kullanıyorum. Ekmek parası yok ama son model telefonu var. Yahu bir çobanın ya da boyacının son model telefon neyine? Köyde ineklerle mi konuşacaklar! Çoluğunun çocuğunun rızkını telefona yatırıyor sonra da geçinemediğinden yakınıyor. İş insanlarına akıllı telefon şart ona bir şey demiyorum ama diğerleri için hava cıva... Sıradan telefonlarda sosyal medyaya girilmiyor ama... Bu da artık ihtiyaç oldu.   Neresi ihtiyaç Allah aşkına? Cehaletin asıl nedeni sosyal medyadır. İnsanları kutuplaştırıyor, linç kültürünü artırıyor ve iletişimi bitiriyor. Ayrıca bu ortamlar cehaleti giderek tırmandırıyor. Kitap okuma oranı giderek düşüyor. Yayınevine “Ne kadar basacaksınız kitabımı” diye sordum, “Abi okuyucu kalmadı. 1000 adet basacağız” dediler. 82 milyonluk ülkeye 1000 kitap... Çok kızgınım. Nelerden rahatsızsınız? Her şeyden! İşleyişten ve sistemden mutsuzum. İstanbul bile eski İstanbul değil. Önceden saygı sevgi vardı. Bu devirde saygı kökten bitti, sevginin adı bile geçmiyor. Para insanı arsızlaştırıyor. Hayat şartları da değişti. İstanbul’un nüfusu 16 milyon olamaz, kaçağıyla yabancısıyla en az 30 milyon... Sokaklar çete doldu. Eskiden insanlar yumruk yumruğa delikanlıca dövüşürlerdi. Şimdi pala ile geziliyor, pes! İstanbul'a gelenlere pasaport sorulsun, elini kolunu sallayan bu şehre girmesin Peki, bir çözüm öneriniz var mı? Anadolu’da ne kadar işsiz güçsüz varsa buraya doldu. Suriyeliler de üstüne gelince tam oldu. Çoğunun adı darp ve soyguna karışıyor. Ama biz zamanında şunu savunduk şimdi de bunun arkasındayım. İstanbul’a gelenlere pasaport sorulsun. Elini kolunu sallayan bu şehre girmesin. Artık kontrol altına alınmalı yoksa sonuç felaket olacak. İnsanlar açıklıktan birbirine daha büyük zarar verecek. Ama o insanları İstanbul’a getiren nedenlere de bakmak gerekmez mi?   Köyde iş yok diye göç ederler sonra da köy kahvaltısına ya da organik tarıma özenirler. Aslında köylerde iş daha çok. İstanbul’da çocuklar kötü yola sapıyor, uyuşturucu artıyor... Kadına şiddet, taciz artıyor da artıyor. Bunlar hep şehre gelen sonra iş güç bulamayan başıboş kişiler yüzünden oldu. Biz eskiden gazinoda dans ederken kızın elini tutacağız diye bir hafta önceden bayram ederdik. Edep vardı. Neden son dönemde televizyonda çok aktif değilsiniz? Diziler nefretim! Oynamam da sevmem de. Zaten yeni nesil oyuncularla anlaşacağımı da düşünmüyorum. Ben sette faşist biriyim. Laubaliliği, ağzı içki kokanı, geç geleni sevmem. Şimdi herkes artist. Elin zibidisi gelmiş karşıma oyuncuyum diye hava atıyor. Dizilerin süreleri zaten kepazelik. 120 dakikalık dizi mi olur? Allah’tan Kore dizilerinden uyarlama yaptılar da biraz heyecan kattı. Yeşilçam diye bir şey yok, tüm senaryolar Amerika'dan çalındı Sizce Türk dizi sektöründe içerik krizi mi yaşanıyor? Türkiye’de hiçbir üretim olmadığı gibi sinemada da hiçbir zaman orijinal senaryo yazılmadı. İbrahim Tatlıses orijinal hikâye verdiğim için benimle dostluk kurdu. Kemal Sunal’ın da en güzel hikâyelerini; ‘Atla Gel Şaban’, ‘Şaban Pabucu Yarım’ı ben yazdım. Yeşilçam diye bir şey yok. Tüm senaryolar Amerika’dan çalındı. Ölüm korkunuz var mı? Hem de ne biçim! Sinemada eskilerden bir ben kalmışım. Öleceğim diye ödüm kopuyor. Çünkü hayat çok güzel. Nefes almak çok güzel. Yaşamak büyük iş. İkinci kitabınız da yakında çıkacak. Bu sefer konu özel hayatınız sanırım. Sanat dünyasından birine hiç aşık oldunuz mu?   Nükhet Duru! Gerçi o benim için aşk değil bir hevesti ama onun hiç haberi olmadı. Tek taraflı bir şeydi. Açılamadım. Film çektik beraber. Sıkı dosttuk ama bizi hep birlikte sanıyorlardı. Elini bile tutmadım. Kitabın ismi neden ‘Cambaz’? Feriköy’de otururduk biz. Orada meydanda panayırlar açılırdı. Cambazlar hep ilgimi çekerdi. Tel cambazı İstanbul’un simgesiydi. Şimdi kaybolan meslekler arasında. Kitapta kaybolan değerlerden bahsederken aklıma o cambazlar geldi. İki köpeğin birbirine olan aşkı ve çingene kadınla adamın aşkı hepinizi ağlatacak. Ben çok okuyan ve yazan biriydim. Ve hep yazar olmak istemişimdir. Kitabınızı yazmak için neden bu kadar geciktiniz? Çok kaliteli senaryolarım vardı. Yazdıklarım ‘cıvık’ olmadığı için yapımcıların ilgisini çekmedi. Ben de onları romana çevirmek istedim. İçinde saçma sapan silahlı adamlar, mafya olan senaryolar istiyorlar. Ben gerçek komedi istiyorum ama çekmiyorlar. Rahatsızım ben rahatsız! Bu günleriniz için bir birikim yapmış mıydınız? Maddi birikimim yok. Yemeyi içmeyi tercih ettim. Gençken insan düşünemiyor. Çok şeyde gözüm yok. Araba kullanmıyorum, köşk yerine mütevazı bir evde oturuyorum. 40 metre salonun olsa ne olur, iki kişi birbirini bulamazsın. Çocuklarınız olsaydı onlara bir gelecek bırakamazdınız ama... Ben bir sanatçının çocuğunun olmasına ya da çocuk yapmasına karşıyım. Sanatçının kendisi çocuktur. Sanatçı senaryosundan, oyunundan, başka bir şey düşünemez. Çocuğum olsa yanmıştım. İyi ki olmadı. Çok acımasızca bir yorum değil mi? Hiç de değil! Sanatçı olsan anlardın. Çocuk yapacağına akrabandan bir çocuğun eğitim masrafını karşıla ya da bir kediyi sev daha iyi. Sanatçı çocuk mesuliyeti alamaz çünkü yoğun insandır. Çocuğum olsa iyi bir gelecek veremeyeceğim için biterdim. Doğurup köpek gibi sokağa atacağına doğurma daha iyi. (POSTA)
84 yaşında ilk kitabı ‘Cambaz’ı okuyucuyla buluşturan usta oyuncu Aydemir Akbaş, Posta gazetesinden Alev Gürsoy Cimin'in sorularını yanıtladı.

84 yaşındasınız ve ilk kitabınız ‘Cambaz’ okuyucularla buluştu. Bu kitabı yazmak için biraz geç kalmadınız mı?

Bilakis tam zamanı! Bu kitabı önemsiyorum ve geleceğe çok iyi bir eser bıraktığımı düşünüyorum. Ayrıca kitabın gelirini Galatasaray Eğitim Vakfı’na bağışladım. Ben Galatasaray Lisesi mezunuyum. Çok zor şartlarda okudum. Bu okula Türkiye’nin her yerinden çocuklar geliyor. Herkesin maddi durumu eşit değil. Bu nedenle bir katkı sunmak istedim. Zaten her ay da gücüm yettiğince vakfa bağış yaparım 

 

Babam ciğerciydi. Okumayı çok istemiş ama şartlar elvermemiş. Benim okumam için elinden geleni yaptı. Çok güçlüklerle okudum. Galatasaray’a girebilmek için gece 03.00’te kuyruk beklemiştik. Babamın en büyük arzusu, bu okulu okuduktan sonra Siyasal Bilimler okuyup büyükelçi olmamdı.

Ama siz oyuncu olmayı seçtiniz. Bu tercihinize babanızın tepkisi ne oldu?

 

Delirdi resmen. Oyunculuğu meslek olarak görmüyordu ama sonradan gurur duymaya başladı. Kıymetli bir iş olduğunu anladı. Eskiden daha iyi bilinirdi bu mesleğin kıymeti şimdilerde hiç bilinmiyor. Önceden millet Kartal’dan Beyoğlu’na tiyatro izlemeye gelirdi. Şimdi tiyatrolar onların ayağına gidiyor ama yine ilgi yok.

Her şeyin kıymeti zamanla daha da yok oluyor sanırım?

Kesinlikle öyle. Ayrıca bu medeniyet ve teknoloji denen şey beni rahatsız ediyor. 80 liralık telefon kullanıyorum. Ekmek parası yok ama son model telefonu var. Yahu bir çobanın ya da boyacının son model telefon neyine? Köyde ineklerle mi konuşacaklar! Çoluğunun çocuğunun rızkını telefona yatırıyor sonra da geçinemediğinden yakınıyor. İş insanlarına akıllı telefon şart ona bir şey demiyorum ama diğerleri için hava cıva...

Sıradan telefonlarda sosyal medyaya girilmiyor ama... Bu da artık ihtiyaç oldu.

 

Neresi ihtiyaç Allah aşkına? Cehaletin asıl nedeni sosyal medyadır. İnsanları kutuplaştırıyor, linç kültürünü artırıyor ve iletişimi bitiriyor. Ayrıca bu ortamlar cehaleti giderek tırmandırıyor. Kitap okuma oranı giderek düşüyor. Yayınevine “Ne kadar basacaksınız kitabımı” diye sordum, “Abi okuyucu kalmadı. 1000 adet basacağız” dediler. 82 milyonluk ülkeye 1000 kitap... Çok kızgınım.

Nelerden rahatsızsınız?

Her şeyden! İşleyişten ve sistemden mutsuzum. İstanbul bile eski İstanbul değil. Önceden saygı sevgi vardı. Bu devirde saygı kökten bitti, sevginin adı bile geçmiyor. Para insanı arsızlaştırıyor. Hayat şartları da değişti. İstanbul’un nüfusu 16 milyon olamaz, kaçağıyla yabancısıyla en az 30 milyon... Sokaklar çete doldu. Eskiden insanlar yumruk yumruğa delikanlıca dövüşürlerdi. Şimdi pala ile geziliyor, pes!

İstanbul'a gelenlere pasaport sorulsun, elini kolunu sallayan bu şehre girmesin

Peki, bir çözüm öneriniz var mı?

Anadolu’da ne kadar işsiz güçsüz varsa buraya doldu. Suriyeliler de üstüne gelince tam oldu. Çoğunun adı darp ve soyguna karışıyor. Ama biz zamanında şunu savunduk şimdi de bunun arkasındayım. İstanbul’a gelenlere pasaport sorulsun. Elini kolunu sallayan bu şehre girmesin. Artık kontrol altına alınmalı yoksa sonuç felaket olacak. İnsanlar açıklıktan birbirine daha büyük zarar verecek.

Ama o insanları İstanbul’a getiren nedenlere de bakmak gerekmez mi?

 

Köyde iş yok diye göç ederler sonra da köy kahvaltısına ya da organik tarıma özenirler. Aslında köylerde iş daha çok. İstanbul’da çocuklar kötü yola sapıyor, uyuşturucu artıyor... Kadına şiddet, taciz artıyor da artıyor. Bunlar hep şehre gelen sonra iş güç bulamayan başıboş kişiler yüzünden oldu. Biz eskiden gazinoda dans ederken kızın elini tutacağız diye bir hafta önceden bayram ederdik. Edep vardı.

Neden son dönemde televizyonda çok aktif değilsiniz?

Diziler nefretim! Oynamam da sevmem de. Zaten yeni nesil oyuncularla anlaşacağımı da düşünmüyorum. Ben sette faşist biriyim. Laubaliliği, ağzı içki kokanı, geç geleni sevmem. Şimdi herkes artist. Elin zibidisi gelmiş karşıma oyuncuyum diye hava atıyor. Dizilerin süreleri zaten kepazelik. 120 dakikalık dizi mi olur? Allah’tan Kore dizilerinden uyarlama yaptılar da biraz heyecan kattı.

Yeşilçam diye bir şey yok, tüm senaryolar Amerika'dan çalındı

Sizce Türk dizi sektöründe içerik krizi mi yaşanıyor?

Türkiye’de hiçbir üretim olmadığı gibi sinemada da hiçbir zaman orijinal senaryo yazılmadı. İbrahim Tatlıses orijinal hikâye verdiğim için benimle dostluk kurdu. Kemal Sunal’ın da en güzel hikâyelerini; ‘Atla Gel Şaban’, ‘Şaban Pabucu Yarım’ı ben yazdım. Yeşilçam diye bir şey yok. Tüm senaryolar Amerika’dan çalındı.

Ölüm korkunuz var mı?

Hem de ne biçim! Sinemada eskilerden bir ben kalmışım. Öleceğim diye ödüm kopuyor. Çünkü hayat çok güzel. Nefes almak çok güzel. Yaşamak büyük iş.

İkinci kitabınız da yakında çıkacak. Bu sefer konu özel hayatınız sanırım. Sanat dünyasından birine hiç aşık oldunuz mu?

 

Nükhet Duru! Gerçi o benim için aşk değil bir hevesti ama onun hiç haberi olmadı. Tek taraflı bir şeydi. Açılamadım. Film çektik beraber. Sıkı dosttuk ama bizi hep birlikte sanıyorlardı. Elini bile tutmadım.

Kitabın ismi neden ‘Cambaz’?

Feriköy’de otururduk biz. Orada meydanda panayırlar açılırdı. Cambazlar hep ilgimi çekerdi. Tel cambazı İstanbul’un simgesiydi. Şimdi kaybolan meslekler arasında. Kitapta kaybolan değerlerden bahsederken aklıma o cambazlar geldi. İki köpeğin birbirine olan aşkı ve çingene kadınla adamın aşkı hepinizi ağlatacak. Ben çok okuyan ve yazan biriydim. Ve hep yazar olmak istemişimdir.

Kitabınızı yazmak için neden bu kadar geciktiniz?

Çok kaliteli senaryolarım vardı. Yazdıklarım ‘cıvık’ olmadığı için yapımcıların ilgisini çekmedi. Ben de onları romana çevirmek istedim. İçinde saçma sapan silahlı adamlar, mafya olan senaryolar istiyorlar. Ben gerçek komedi istiyorum ama çekmiyorlar. Rahatsızım ben rahatsız!

Bu günleriniz için bir birikim yapmış mıydınız?

Maddi birikimim yok. Yemeyi içmeyi tercih ettim. Gençken insan düşünemiyor. Çok şeyde gözüm yok. Araba kullanmıyorum, köşk yerine mütevazı bir evde oturuyorum. 40 metre salonun olsa ne olur, iki kişi birbirini bulamazsın.

Çocuklarınız olsaydı onlara bir gelecek bırakamazdınız ama...

Ben bir sanatçının çocuğunun olmasına ya da çocuk yapmasına karşıyım. Sanatçının kendisi çocuktur. Sanatçı senaryosundan, oyunundan, başka bir şey düşünemez. Çocuğum olsa yanmıştım. İyi ki olmadı.

Çok acımasızca bir yorum değil mi?

Hiç de değil! Sanatçı olsan anlardın. Çocuk yapacağına akrabandan bir çocuğun eğitim masrafını karşıla ya da bir kediyi sev daha iyi. Sanatçı çocuk mesuliyeti alamaz çünkü yoğun insandır. Çocuğum olsa iyi bir gelecek veremeyeceğim için biterdim. Doğurup köpek gibi sokağa atacağına doğurma daha iyi.

(POSTA)

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dizifilmdergisiturkiye.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.