Alican Öztürk'le Keyifli Röportaj
OYUNCULAR
09.05.2023 - 18:48, Güncelleme:
09.05.2023 - 20:14 1772+ kez okundu.
Alican Öztürk'le Keyifli Röportaj
Şu anda pek çok yerli ve uluslararası festivallerde görücüye çıkan psikolojik gerilim türündeki "Günaydın Sevgilim" filmini çekip tüm festivallere gönderebilmemiz için iki yıl gibi bir süre gerekti, pandemi ve hepimizin yüreklerini yakan deprem gibi pek çok üzücü facia ve krizin ardından film dünya çapında tanınan festivallerde seçkiler ve yarışmalarda Türkiye'yi ve ekibimizi temsil etmekte,
Bu dönemde varı yoğu ile çalışan sevgili yapımcım, Atakan Kızılcık ile hikayenin eş yaratıcısı, kurgu masasında beraber cebelleştiğimiz, bana bir oyuncu olarak her türlü alanı tanıyan, güvenen yönetmenim Gökşin Doğa Egesoy'a yanında gözü pek yardımcısı Ayris Yelkenci'ye kameranın başında kartal gibi gözleri ile Ömer Gezer'e , elinde timecode' u feril feril her yere koşan Kutay Yavuz'a , evrenimize yaşanmışlık getiren sanat yönetmenimiz Gökberk Deniz Egesoy, elinde renk paleti rengarenk kişiliği Ilgın Erdem'e , müzik ve inanılmaz ses tasarımları ile dostum Samet Çıtak'a ,
Ve sevgili rol arkadaşım Beril Acar'a kocaman kocaman teşekkür ediyorum...
Merhabalar, Ben Alican Öztürk, yirmi dört yaşındayım ve hayatımın yaklaşık on yedi senesini bu dünyaya bir "şeyler" bırakmak arzusu ile kitaplar, senaryolar, oyun metinleri yazarak, kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktalarda çizerek, çalarak, çekilmiş görüntüleri veya yaşanan anları yöneterek hareketli hikayelere çevirip perdede, filmlerde, tiyatrolarda sizlerle buluşturarak ve elbette biriciğim, ilk nefesim sokakta hergün yanınızdan geçen insanların farkına varamadığınız öykülerini sizlere anlatarak, onları sahne ve kamera önünde oynayıp, sizlere sunan, sözcüklerine ses, iç çekişlerine nefes, gülüşlerine kahkaha olarak hikayelerine aracı/anlatıcı olarak var oluyorum!
Oyuncu olarak pek çok eğitim, öğretim ve pek çok ustanın paylaşımları ile büyüdüm, Müjdat hoca ile başladıktan sonra Pera Güzel Sanatlar Lisesi sonra Kadir Has Üniversitesi, lisans, yüksek derken zaman öyle güzel akmış ki hem kamera önü hem de sahne üstünde pek çok tecrübe ve deneyim kazandım, ilk profesyonel oyunum Lynn Nottage'in "Ter" oyunu ile ilk ödülümü kazandım bir sürü anı ve insanla benimle aynı yoldan yürüyen pek çok kişiye anlatabileceğim hikayelerime sebebiyet vermiş oldum...
Şu sıralar neler ile meşgulsünüz?
Bu sürecin çok yoğun ve yaratıcı bir dönem olduğunu söyleyebilirim, zaman ve zorluklar harika öğretmenler, bence karşılarında sabırlı, akıllı ve dersini çalışmış olmak mükemmel geri dönüşler ile karşılanıyor!
bir yandan Türkiye'de Atlas 1948 sahnesinde İngilizce olarak sahneye koyulan Tennessee Williams'ın en ünlü oyunlarından
"The Glass Menagerie" (Sırça Hayvan Kümesi) oyununu orijinal dilinde sergilemek; hem yönetmenliğini hem de baş rolde, karaktere nefes olarak seyircinin karşısına çıkabilmek, yabancı dildeki bir oyunu, yabancı bir ekiple oynayıp, yönetmek mükemmel bir keyifti. Önüzündeki yakın süreçte Kasım, Aralık ayına yetiştirmeye çalıştığımız William Shakespeare’in 3.Richard oyununun yeni bir adaptasyonunu yazıyoruz, adı; "bir.3richard" takipte kalın daha önce dünya tiyatro litaratüründe denenmemiş bir proje olacak, yine bu projede de oyunu hem yönetip, hem de oynuyor olacağım!
Diğer yandan film festivallerinde filmlerimiz seçkilerde ve yarışmalarda ülkemizi ve bizleri temsil etmeye devam ediyorlar, yakın zamanda Gökşin Doğa Egesoy'un yönettiği filmimiz "Günaydın Sevgilim" Avrupa'dan çok yoğun bir ilgi gördü ve şu anda Villamare ve Cefalú Film festivallerinde seçkideyiz, ne yazık ki diğer festivalleri söyleyemiyorum şu anda görüşmeler devam ettiği için gizlilik ilkesinden ötürü fakat harika haberlerimiz olacak gibi gözüküyor!
Hiç mesleğinize dair pes ettiğiniz, geri çekilmek istediğiniz bir dönem oldu mu?
Tabi ki hiç pes etmedim, asla omuzlarımı düşürüp vazgeçmedim, geçemem ki! Benim için vazgeçtiğim nokta başarısız olduğum noktadır, on yedi sene az bir zaman değil, kendim hakkında duyduklarım, başarılarım, bu memlekete ve dünyaya bıraktıklarımı düşününce, içinde olmaktan her an çok zevk aldığım bir meslek ama kendi pozisyonumu ve işimdeki sıkışıklığı sorguladığım zamanlarım oldu, daha önceki sorularda da kendimden ve işimden biraz bahsettim, işime duyduğum aşkımı kelimelerimi kuruş biçimimden bile anlamışsınızdır, kimse elbette "O" noktaya gelene kadar neler çektiğin ile ilgilenmiyor, hatta "O" noktada dahi, ancak başı çektiğin sürece varsın, hiç yalan söylemeyeceğim; yeteneğinizden, azminizden, craftınızdan ve çalışmalarınızdan daha çok önemsenen belli başlı parametreler var, tabi ki ben de icra ettiğim işlerimi, mesleğimi daha çok insanla paylaşmak istiyorum ve bu da popüler işlerin için de olabilmekten geçiyor, fakat o popüler işlerde oynayan pek çok kişinin yaptığı şey oyunculuk bile değil, bunu görmek beni çok üzüyor, sadece kaslı olmak, fit, şık olmak oyuncuyu oyuncu yapmıyor -bakın burada mektepli alaylı ayrımı yapmıyorum, bu mesleğe gönül bağı ile bağlanmış hayatlarını vermiş olanların ve yalnızca para, görününürlük, şan şöhret peşinde koşanların sektördeki çetelesinden bahsediyorum aksi haddime değil. Herkesin olduğu gibi büyük prodüksiyon şirketlerinin de ekonomik olarak kaygıları olduğundan onlarda tabi ki sosyal medyada daha popüler olan influencer'lar ile çalışmayı daha mantıklı görüyorlar, bunları düşündüğümdüğümde eskiden çok üzülürdüm fakat daha sonra bu his değişti bunları düşünmenin benden en değerli olan "zamanı" aldığını, hayalin ve beklentilerin arasındaki ayrımı gördüm ve bunlar içimde bir umut olarak tekrar doğdu, kameranın önünde yalnızca dikilebilenlerin karşısına geçip samimi ve hakiki olarak oyunculuk yapmak, tatlı bir rekabet ortamı ile mesleğimin hakkını vermek ve erdirmek ve bu güzel arzuyu paylaşarak sanatımızı ve zanaatimizi bir noktaya taşımak görevini üstüme hak gördüm sanırım cevaplamaktan en hoşlandığım soru bu oldu!
Küçüklüğünüzden beri sahip olduğunuz bir takıntınız ya da alışkanlığınız var mı?
Ben oldum olası sorumluluk almayı çok sevmişimdir, takıntı gibi değil ama buna bir alışkanlık diyebiliriz sanırım, küçüklüğümde lösemi hastaları için kermesler düzenler, haksızlıklar üstüne olaylara müdahil olur, tepki koyar, eğitim sisteminin eksiklikleri üstüne oyunlar yazar, hocalar tarafından yakalanır ama sevimli bir katakulli yapıp disiplinden yakayı kurtarırdım, hiper aktivite ve dikkat eksikliğinden bazen amaçlarıma giden yolda bazı davranışlarımdan sapabiliyorum fakat biri ya da bir şeye karşı bir sorumluluğum olduğunda her şey daha yerli yerine oturuyor, kendimle barışığım ve beni başarıya taşıyan özelliklerimi biliyorum sanırım mesleğimi yapmamın nedeni de o karakterin, o gün, o sahnede söylediği bir sözün günün birinde sizin ağzınızdan çıkmış olabileceği ve bu yüzden benim size karşı olan sorumluluğum, mesleğimi yaparken hepinize karşı bir sorumluluk bilinci geliştirdim ve hayatımı da bu doğrultuda sahip olduğum değerler uyarınca yaşamaya özen gösteriyorum!
Yeni biriyle tanıştığınızda ilk neye dikkat edersiniz?
Offf! Her şeyine, bu benim için mesleki bir deformasyon sanırım ama mesleğim hayatım ile çok iç içe olduğundan artık bir deformasyon olarak göremiyorum, karşımdaki insanın ellerini nereye götürüyor, neyi konuşurken daha heyecanlı, omurgası ne kadar dik, ne kadar kendini geriye bırakıyor, ne zaman gözlerime bakıyor, en çok hangi kelimeleri kullanıyor, bazı seçili sorularıma nasıl cevap veriyor, ayakları nereyi işaret ediyor bu soruların cevaplarını gözlemlemeyi düşünmeden topladığımı düşünün artık bu bir refleks olmuş benim için, genellikle bu yaptığım gözlemleri karşımdaki kişi ile paylaşmayı tercih ediyorum çünkü herkesin konuşmak istediği zaman bir nedeni oluyor, ben de o nedenin derinlerine inip karşımdaki insanı çözüme ulaştırmak istiyorum!
Özgürlüğünüze ne kadar düşkünsünüz?
Tek kelime ile, "çok ama çok"
O kadar çok ki tek kelimelik getirdiğim sınırımı bile aşıyor! Tabi ki herkesin alanını ve kişilik haklarını gözeterek aksi takdirde bu özgürlük kavramını değersizleştirir...
Kendinize hep tekrarladığınız, unutamadığınız bir nasihat var mı?
Tabi ki bir kaç tane var ama şu anki halime en uygun gördüğüm tek bir tanesini söylemek istiyorum; Que sera, sera! Meali; "bir şeyin olacağı varsa olur!" O yüzden koşmaya hiç gerek yok bazen hayalini kurduğumuz şeylere istediğimiz zamanlarda, istediğimiz şekillerde ulaşamıyoruz ama bir şekillerde elde ediyoruz onları, beklentiler ile değil yerlerden, insanlardan ve zamandan ayrı tutarak güzel hayallere olan bağlılık beni bugün ayakta tutuyor, aldığım her nefes şükür etmemi sağlıyor! O yüzden bir umursamadan önemseyiniz!
Motive olmak için kendinize neler söylersiniz?
Bazı geceler uykum kaçtığında uyanıp, salonda orta sehpamın etrafında Oscar törenindeki konuşmamı sabaha kadar tekrarlarım!
Size bu dönemde destek olan dostlarınız var mı?
Tabi ki var! Çoğu dertleştiğimiz oyuncular yönetmenler ve setlerde çalışan arkadaşlarım, hocalarım, sevdiğim insanlarla destekleşiyoruz, şimdi tekinin ismini söylesem diğerlerini de saymam gerekecek ama kendilerini ayrı tutarak Tilbe Saran, Erdoğan Kar ve Zeynep Özden buradan varlıkları için çok teşekkür ediyorum!
Rolü seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Oyuncu her rolü oynar fikrine katılıyor musunuz? Yoksa senaryo geldiğinde, size yakın gördüğünüz rolü mü seçersiniz?
Oyuncu zaten meslek tanımınca her karakteri oynayabilecek halde olmalıdır, mesleğimiz akışkan bir meslek, o yüzden bedenlerimizin sesimizin hep uyanık ve yeniye adapte olacak şekilde temrinli olması gerekir, yeri geldiğinde koca yürekli iyi adamıda, diğer tarafta kötü adamıda oynayabilmelisiniz, bu da elbette size verilen alan ve senaryonun karakter derinliği ile ilgili olacaktır, bu noktada karakter elinize geldiğinde bazen karakterlerinizin altını doldurmak, geçmişini yazmak, anılar üretmek, aksesuarlar eklemek ve yaşar bir noktaya taşımak oyuncuya verilebilecek özgürlük alanı ile ilgilidir, karakter bir bebek gibi onu genişletmek ve derinleştirmek oyuncu, yönetmen ve senarist arasındaki yaratıcı bir savaş ve ben bu yaratıcılığı seviyorum! O yüzden verilen karakterini hakkını veririm!
Nasıl bir ortamda yetiştiniz, nerede büyüdünüz?
Bu hayata çok minnet duyduğum bir kısım! Ailem sağ olsun bana hayatım boyunca olabileceğim her şeyi ellerinden geldiğince göstermeye çalışmışlar, elimden tutup kapıları açıp arkasında ne gibi dünyaların olduğunu ve gidersem benimle Beraber geleceklerini öğütlediler, seçim hakklarıma saygı gösterilen, sevilen, saygı duyulan, fikirlerime kulak verip, kimi zaman gerçekleştirilen bir çocukluk yaşadım, küçüklükten beri canım annem ve babam ile her şeyin tadına baktım, bu noktada anneciğimin üzerimde ki etkisi çok büyüktür, bana çocukluğumu en güzel şekilde armağan etti ve istediğim de onunla yaşayabileceğini gösterdi!
Bugün imzamın üstünde ben de emeği geçmiş, iyi kötü konuşmuş, bana bir şeyler katmış herkesin hakkı vardır!
Herkese çok teşekkür ederim
Şu anda pek çok yerli ve uluslararası festivallerde görücüye çıkan psikolojik gerilim türündeki "Günaydın Sevgilim" filmini çekip tüm festivallere gönderebilmemiz için iki yıl gibi bir süre gerekti, pandemi ve hepimizin yüreklerini yakan deprem gibi pek çok üzücü facia ve krizin ardından film dünya çapında tanınan festivallerde seçkiler ve yarışmalarda Türkiye'yi ve ekibimizi temsil etmekte, Bu dönemde varı yoğu ile çalışan sevgili yapımcım, Atakan Kızılcık ile hikayenin eş yaratıcısı, kurgu masasında beraber cebelleştiğimiz, bana bir oyuncu olarak her türlü alanı tanıyan, güvenen yönetmenim Gökşin Doğa Egesoy'a yanında gözü pek yardımcısı Ayris Yelkenci'ye kameranın başında kartal gibi gözleri ile Ömer Gezer'e , elinde timecode' u feril feril her yere koşan Kutay Yavuz'a , evrenimize yaşanmışlık getiren sanat yönetmenimiz Gökberk Deniz Egesoy, elinde renk paleti rengarenk kişiliği Ilgın Erdem'e , müzik ve inanılmaz ses tasarımları ile dostum Samet Çıtak'a , Ve sevgili rol arkadaşım Beril Acar'a kocaman kocaman teşekkür ediyorum...
Merhabalar, Ben Alican Öztürk, yirmi dört yaşındayım ve hayatımın yaklaşık on yedi senesini bu dünyaya bir "şeyler" bırakmak arzusu ile kitaplar, senaryolar, oyun metinleri yazarak, kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktalarda çizerek, çalarak, çekilmiş görüntüleri veya yaşanan anları yöneterek hareketli hikayelere çevirip perdede, filmlerde, tiyatrolarda sizlerle buluşturarak ve elbette biriciğim, ilk nefesim sokakta hergün yanınızdan geçen insanların farkına varamadığınız öykülerini sizlere anlatarak, onları sahne ve kamera önünde oynayıp, sizlere sunan, sözcüklerine ses, iç çekişlerine nefes, gülüşlerine kahkaha olarak hikayelerine aracı/anlatıcı olarak var oluyorum!
Oyuncu olarak pek çok eğitim, öğretim ve pek çok ustanın paylaşımları ile büyüdüm, Müjdat hoca ile başladıktan sonra Pera Güzel Sanatlar Lisesi sonra Kadir Has Üniversitesi, lisans, yüksek derken zaman öyle güzel akmış ki hem kamera önü hem de sahne üstünde pek çok tecrübe ve deneyim kazandım, ilk profesyonel oyunum Lynn Nottage'in "Ter" oyunu ile ilk ödülümü kazandım bir sürü anı ve insanla benimle aynı yoldan yürüyen pek çok kişiye anlatabileceğim hikayelerime sebebiyet vermiş oldum...
Şu sıralar neler ile meşgulsünüz?
Bu sürecin çok yoğun ve yaratıcı bir dönem olduğunu söyleyebilirim, zaman ve zorluklar harika öğretmenler, bence karşılarında sabırlı, akıllı ve dersini çalışmış olmak mükemmel geri dönüşler ile karşılanıyor!
bir yandan Türkiye'de Atlas 1948 sahnesinde İngilizce olarak sahneye koyulan Tennessee Williams'ın en ünlü oyunlarından
"The Glass Menagerie" (Sırça Hayvan Kümesi) oyununu orijinal dilinde sergilemek; hem yönetmenliğini hem de baş rolde, karaktere nefes olarak seyircinin karşısına çıkabilmek, yabancı dildeki bir oyunu, yabancı bir ekiple oynayıp, yönetmek mükemmel bir keyifti. Önüzündeki yakın süreçte Kasım, Aralık ayına yetiştirmeye çalıştığımız William Shakespeare’in 3.Richard oyununun yeni bir adaptasyonunu yazıyoruz, adı; "bir.3richard" takipte kalın daha önce dünya tiyatro litaratüründe denenmemiş bir proje olacak, yine bu projede de oyunu hem yönetip, hem de oynuyor olacağım!
Diğer yandan film festivallerinde filmlerimiz seçkilerde ve yarışmalarda ülkemizi ve bizleri temsil etmeye devam ediyorlar, yakın zamanda Gökşin Doğa Egesoy'un yönettiği filmimiz "Günaydın Sevgilim" Avrupa'dan çok yoğun bir ilgi gördü ve şu anda Villamare ve Cefalú Film festivallerinde seçkideyiz, ne yazık ki diğer festivalleri söyleyemiyorum şu anda görüşmeler devam ettiği için gizlilik ilkesinden ötürü fakat harika haberlerimiz olacak gibi gözüküyor!
Hiç mesleğinize dair pes ettiğiniz, geri çekilmek istediğiniz bir dönem oldu mu?
Tabi ki hiç pes etmedim, asla omuzlarımı düşürüp vazgeçmedim, geçemem ki! Benim için vazgeçtiğim nokta başarısız olduğum noktadır, on yedi sene az bir zaman değil, kendim hakkında duyduklarım, başarılarım, bu memlekete ve dünyaya bıraktıklarımı düşününce, içinde olmaktan her an çok zevk aldığım bir meslek ama kendi pozisyonumu ve işimdeki sıkışıklığı sorguladığım zamanlarım oldu, daha önceki sorularda da kendimden ve işimden biraz bahsettim, işime duyduğum aşkımı kelimelerimi kuruş biçimimden bile anlamışsınızdır, kimse elbette "O" noktaya gelene kadar neler çektiğin ile ilgilenmiyor, hatta "O" noktada dahi, ancak başı çektiğin sürece varsın, hiç yalan söylemeyeceğim; yeteneğinizden, azminizden, craftınızdan ve çalışmalarınızdan daha çok önemsenen belli başlı parametreler var, tabi ki ben de icra ettiğim işlerimi, mesleğimi daha çok insanla paylaşmak istiyorum ve bu da popüler işlerin için de olabilmekten geçiyor, fakat o popüler işlerde oynayan pek çok kişinin yaptığı şey oyunculuk bile değil, bunu görmek beni çok üzüyor, sadece kaslı olmak, fit, şık olmak oyuncuyu oyuncu yapmıyor -bakın burada mektepli alaylı ayrımı yapmıyorum, bu mesleğe gönül bağı ile bağlanmış hayatlarını vermiş olanların ve yalnızca para, görününürlük, şan şöhret peşinde koşanların sektördeki çetelesinden bahsediyorum aksi haddime değil. Herkesin olduğu gibi büyük prodüksiyon şirketlerinin de ekonomik olarak kaygıları olduğundan onlarda tabi ki sosyal medyada daha popüler olan influencer'lar ile çalışmayı daha mantıklı görüyorlar, bunları düşündüğümdüğümde eskiden çok üzülürdüm fakat daha sonra bu his değişti bunları düşünmenin benden en değerli olan "zamanı" aldığını, hayalin ve beklentilerin arasındaki ayrımı gördüm ve bunlar içimde bir umut olarak tekrar doğdu, kameranın önünde yalnızca dikilebilenlerin karşısına geçip samimi ve hakiki olarak oyunculuk yapmak, tatlı bir rekabet ortamı ile mesleğimin hakkını vermek ve erdirmek ve bu güzel arzuyu paylaşarak sanatımızı ve zanaatimizi bir noktaya taşımak görevini üstüme hak gördüm sanırım cevaplamaktan en hoşlandığım soru bu oldu!
Küçüklüğünüzden beri sahip olduğunuz bir takıntınız ya da alışkanlığınız var mı?
Ben oldum olası sorumluluk almayı çok sevmişimdir, takıntı gibi değil ama buna bir alışkanlık diyebiliriz sanırım, küçüklüğümde lösemi hastaları için kermesler düzenler, haksızlıklar üstüne olaylara müdahil olur, tepki koyar, eğitim sisteminin eksiklikleri üstüne oyunlar yazar, hocalar tarafından yakalanır ama sevimli bir katakulli yapıp disiplinden yakayı kurtarırdım, hiper aktivite ve dikkat eksikliğinden bazen amaçlarıma giden yolda bazı davranışlarımdan sapabiliyorum fakat biri ya da bir şeye karşı bir sorumluluğum olduğunda her şey daha yerli yerine oturuyor, kendimle barışığım ve beni başarıya taşıyan özelliklerimi biliyorum sanırım mesleğimi yapmamın nedeni de o karakterin, o gün, o sahnede söylediği bir sözün günün birinde sizin ağzınızdan çıkmış olabileceği ve bu yüzden benim size karşı olan sorumluluğum, mesleğimi yaparken hepinize karşı bir sorumluluk bilinci geliştirdim ve hayatımı da bu doğrultuda sahip olduğum değerler uyarınca yaşamaya özen gösteriyorum!
Yeni biriyle tanıştığınızda ilk neye dikkat edersiniz?
Offf! Her şeyine, bu benim için mesleki bir deformasyon sanırım ama mesleğim hayatım ile çok iç içe olduğundan artık bir deformasyon olarak göremiyorum, karşımdaki insanın ellerini nereye götürüyor, neyi konuşurken daha heyecanlı, omurgası ne kadar dik, ne kadar kendini geriye bırakıyor, ne zaman gözlerime bakıyor, en çok hangi kelimeleri kullanıyor, bazı seçili sorularıma nasıl cevap veriyor, ayakları nereyi işaret ediyor bu soruların cevaplarını gözlemlemeyi düşünmeden topladığımı düşünün artık bu bir refleks olmuş benim için, genellikle bu yaptığım gözlemleri karşımdaki kişi ile paylaşmayı tercih ediyorum çünkü herkesin konuşmak istediği zaman bir nedeni oluyor, ben de o nedenin derinlerine inip karşımdaki insanı çözüme ulaştırmak istiyorum!
Özgürlüğünüze ne kadar düşkünsünüz?
Tek kelime ile, "çok ama çok"
O kadar çok ki tek kelimelik getirdiğim sınırımı bile aşıyor! Tabi ki herkesin alanını ve kişilik haklarını gözeterek aksi takdirde bu özgürlük kavramını değersizleştirir...
Kendinize hep tekrarladığınız, unutamadığınız bir nasihat var mı?
Tabi ki bir kaç tane var ama şu anki halime en uygun gördüğüm tek bir tanesini söylemek istiyorum; Que sera, sera! Meali; "bir şeyin olacağı varsa olur!" O yüzden koşmaya hiç gerek yok bazen hayalini kurduğumuz şeylere istediğimiz zamanlarda, istediğimiz şekillerde ulaşamıyoruz ama bir şekillerde elde ediyoruz onları, beklentiler ile değil yerlerden, insanlardan ve zamandan ayrı tutarak güzel hayallere olan bağlılık beni bugün ayakta tutuyor, aldığım her nefes şükür etmemi sağlıyor! O yüzden bir umursamadan önemseyiniz!
Motive olmak için kendinize neler söylersiniz?
Bazı geceler uykum kaçtığında uyanıp, salonda orta sehpamın etrafında Oscar törenindeki konuşmamı sabaha kadar tekrarlarım!
Size bu dönemde destek olan dostlarınız var mı?
Tabi ki var! Çoğu dertleştiğimiz oyuncular yönetmenler ve setlerde çalışan arkadaşlarım, hocalarım, sevdiğim insanlarla destekleşiyoruz, şimdi tekinin ismini söylesem diğerlerini de saymam gerekecek ama kendilerini ayrı tutarak Tilbe Saran, Erdoğan Kar ve Zeynep Özden buradan varlıkları için çok teşekkür ediyorum!
Rolü seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Oyuncu her rolü oynar fikrine katılıyor musunuz? Yoksa senaryo geldiğinde, size yakın gördüğünüz rolü mü seçersiniz?
Oyuncu zaten meslek tanımınca her karakteri oynayabilecek halde olmalıdır, mesleğimiz akışkan bir meslek, o yüzden bedenlerimizin sesimizin hep uyanık ve yeniye adapte olacak şekilde temrinli olması gerekir, yeri geldiğinde koca yürekli iyi adamıda, diğer tarafta kötü adamıda oynayabilmelisiniz, bu da elbette size verilen alan ve senaryonun karakter derinliği ile ilgili olacaktır, bu noktada karakter elinize geldiğinde bazen karakterlerinizin altını doldurmak, geçmişini yazmak, anılar üretmek, aksesuarlar eklemek ve yaşar bir noktaya taşımak oyuncuya verilebilecek özgürlük alanı ile ilgilidir, karakter bir bebek gibi onu genişletmek ve derinleştirmek oyuncu, yönetmen ve senarist arasındaki yaratıcı bir savaş ve ben bu yaratıcılığı seviyorum! O yüzden verilen karakterini hakkını veririm!
Nasıl bir ortamda yetiştiniz, nerede büyüdünüz?
Bu hayata çok minnet duyduğum bir kısım! Ailem sağ olsun bana hayatım boyunca olabileceğim her şeyi ellerinden geldiğince göstermeye çalışmışlar, elimden tutup kapıları açıp arkasında ne gibi dünyaların olduğunu ve gidersem benimle Beraber geleceklerini öğütlediler, seçim hakklarıma saygı gösterilen, sevilen, saygı duyulan, fikirlerime kulak verip, kimi zaman gerçekleştirilen bir çocukluk yaşadım, küçüklükten beri canım annem ve babam ile her şeyin tadına baktım, bu noktada anneciğimin üzerimde ki etkisi çok büyüktür, bana çocukluğumu en güzel şekilde armağan etti ve istediğim de onunla yaşayabileceğini gösterdi!
Bugün imzamın üstünde ben de emeği geçmiş, iyi kötü konuşmuş, bana bir şeyler katmış herkesin hakkı vardır!
Herkese çok teşekkür ederim
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(1 )
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
Artea
(09.05.2023 21:16 -
#304)
Yürekten Kutluyorum seni Alican Öztürk… Hayallerin gerçek olsun ve alkışlarla Oscarını da gökyüzüne kaldır…Başarıların daim olsun güzel ruh …